Bir kitaplık düşünün. 3-5, hatta 10 raftan oluşsun. Bu önden baktığınızda gördüğünüz gerçektir. Şimdi bir de tam kuş bakışı üstten baktığınızı düşünün. Sadece tek bir raf görürsünüz. Alttaki rafların, görünmeseler de orada olduğunu bilirsiniz.
Evren de,
gelmişimiz de, geçmişimiz de aynı bu raflar gibi eşzamanlı ve katman katman
sıralanmaktadır. Herşey aslında ŞİMDİ’de var olmaktadır.
Rafların “hizaya girmiş” hali “BİR” olma halidir.
Kendinizi
evrenin akışına teslim ettiğinizde, evrenle işbirliğine girerek dizginlenemez
bir mutluluğa adım atmış olursunuz. Evrenle hizalandığınızda ömür boyu süren
bir ortaklık kurmuş olursunuz ve limitsiz potansiyelinizi keşfetmeye
başlarsınız.
Iyileşmek
istiyorsanız Allah sizi şifalandırmak için daha fazlasını yapamaz. Bu zaten
çoktan gerçekleşmiştir. Bilmeniz gereken bunun gerçekleşmiş olduğu rafın tam altınızda mevcut olduğu
gerçeğidir.
Ingilizce’de
“already done”, Çince’de “hao la”, Türkçe’de “çoktan oldu” anlamına gelen şey
tam da hizalanmaktan ibarettir. Zira sizin çoktan olan başka bir gerçekliğiniz
altınızda yatan raflarda eşzamanlı olarak mevcuttur.
Bu
hizalanmaya pek çoğumuz paralel evren diyebilir.
Stratejik(adventure)
bir bilgisayar oyunu oynadığınızı düşünün. Bir noktaya geldiğinizde bir seçim
yapmanız gerekir. Yaptığınız seçime göre yola devam edersiniz. Ama başka
seçimler, başka yollar da vardır. Bilgisayardaki şansınız “undo” yaparak geri
dönüp yada defalarca baştan başlayıp başka yolları da deneyimleyebilmektir.
Gerçek hayatta ise size “undo” şansı sunulmaz.
Peki ya “undo” şansımız olsaydı. Seçimlerimiz yüzünden başımıza gelen hastalıklar olmadığı için sağlıklı olabilir, doğru yatırımı yapıp zengin olabilir, doğru insanları seçip mutlu olabilirdik. Daha binlerce örnek sıralanabilir.
Peki şimdi
biliyoruz ki yanlış bir seçim yapıp (yanlış beslenip, olmayıp şeyleri kafaya
takıp, vs) kendimizi hasta ettik. Ama raflardan birinde doğru seçimleri yapan
bir ben var ve o gayet sağlıklı. Her ikisi de eş zamanlı olarak gerçek ve
ŞİMDİ’de.
İyi
olduğunuz, mutlu olduğunuz, zengin olduğunuz halinizi o raftan alıp (copy), bu
rafa koyabilmeyi (paste) ister miydiniz?
Daha önceki
ilk yazılarımda Çin’e gitmeme vesile olan videoyu paylaşmıştım. Orada ultrasona
bağlı bir kadın, eşzamanlı ikiye bölünmüş bir monitörde, bir yerde kadının 7
santimlik tümörünün screenshot’ı, diğer yerde gerçek zamanlı görüntüsü, ve kadının üzerinde bir şeyler
yapan 3 usta. Bu adamların enerji verirken sürekli tekrar ettikleri “hua san”
(bunu bende dahil çoğumuz “vassa” olarak tanımlasa da gerçeği bu) diye bir
kelime var. Bu az önce bahsettiğim “already done” ve “hao la” ile aynı anlama
gelen bir kelime.
Video: https://youtu.be/iUlxXq6kRug
Bu adamlar
gerçekte ne yapıyor?
Kadının 7
santimlik tümörü olduğu bir raf var. Ama tümörün olmadığı ve kadının gayet
sağlıklı olduğu başka bir raf da mevcut. Hadi buna paralel evren diyelim. Yada
“interstellar” a bağlayalım. Adamlar imgeleme gücü ile kadının sağlıklı olduğu
(tümörün olmadığı) paralel evrene gidip, o anı görselleyip ("copy" edip), bu
evrene gelip o hali bu evrene “paste” ediyorlar. Yapıştıııır! Kadının tümörü 3
dakkadan az bir sürede yok oluyor.
Buna anne
gücü de diyebiliriz. Yaralandığımız yada çocuk dilinde “uf” olduğumuz zaman
annemiz gelip acıyan yere elini koyar, süpürme hareketi gibi birşey yapar ve “geçti geçti” derdi. Ve her ne hikmetse
geçerdi acımız, ağrımız.
Hayatımızda
olmasını dilediğimiz her şey ama her şey ucu açık temennilerden ibaret. Hele de
bizim Türkçemiz tüm diller arasında en berbat temenni dili. Zira olumluyu
kendimize çekmek için bile olumsuzu telaffuz ediyoruz. Ne istediğimizi değil, ne istemediğimizi çok
iyi biliyoruz.
Türkçede OlumlaMA
“Artık hasta
olmak istemiyorum”, “hadi kazasız belasız git”, “dertsiz tasasız bir hayat”,
“bizi hastalıktan, kazadan beladan, şundan bundan koru Allah’ım”, “mükemmel
yerine kusursuz”, “tam yerine eksiksiz”, “cesur yerine korkusuz” ve daha nice
örneklerle bu işi ne kadar yanlış yaptığımızı görebilirsiniz. Yani dileklerimiz
ucu açık bir temennidir diyoruz ya, biz temenni bile edemiyoruz ki ucu açık
olsun!.
Raflarda neler olduğunu imgeleyebilseniz, gerçekleştiremeyeceğiniz hayaliniz olamaz.
Şifa
verirken de, elinizi şifa gereken yere koyup enerji göndermeye başladığınızda,
o bölgenin çoktan iyileşmiş olduğunu doğrular ve şifa çoktan gerçekleştiği için
teşekkürlerinizi sunar, topu evrene atarsınız. Zira siz sadece aracı
olabilirsiniz. Evren eğer şifa o kişinin en yüksek hayrına ise doğru raftan
gerekeni alıp oraya “paste” eder. Bu tamamen ona kalmış. Buna vakıf olmayan
şifacılar kendi enerjilerini heba ederek yorgun düşerler ve kendilerine hayrı
olmaz hale gelirler.
Bizim şükür
dualarımız da tam da bu işe yarar. Bir şeyin çoktan olmuş halini en saf ve en
içten hislerinizle imgeler ve bu çoktan gerçekleştiği için sürekli şükretmeye
başlarsanız evrene bunu gerçek kılmak düşer. Saflığın ve içtenliğin olmadığı
durumlarda bu gerçekleşemez, zira arkasında yatan negatif ve bastırılmış
duygular buna blokaj yaratır. Bu yüzden de nötr olmayı ve akışa bırakarak
evrenle hizaya girmeyi başarmanız gerekir.
Seçim Ustası mı, Durum Kurbanı mı?
https://blog.ersin.net/2014/05/secim-ustas-m-durum-kurban-m_1.html
NÖTR OLMAK - HİÇLİĞİN BİRLİĞİ
https://blog.ersin.net/2015/06/notr-olmak-hicligin-birligi.html
Hatırlayalım:
Bir şeye karşı nötr olursan, yani ona olan arzularından kaynaklanan kaybetme korkusuna sahip olmazsan... Yani ona sahip “olmak” ya da “olmamak” halinin seni farklı biri yapmadığını bilirsen...
O zaman o şeyi "seçme" kudretine sahip olursun. Çünkü içindeki pozitif (istek, arzu, dilek) ve negatif (kaybetme korkusu, kaygı) güçlerin karmaşası arasında kontrolünü kaybetmemiş olursun. Güç tamamen sana geçmiş olur.
Bu da seni “seçim ustası” yapar.
O zaman
bulunduğunuz rafın altında sizin farklı versiyonlarınız olduğunu bilin ve enerjinizin
sadece bu versiyonla kısıtlı olmadığını idrak edin. Evrenin bir yerinde
hayalini kurduğunuz daha iyi bir versiyonunuz her zaman mevcut.
İçinde bulunduğumuz
dünyanın şu anki deccal planlarla dolu hali unutmayın ki raflardan birini işgal
ediyor. Yalanlarla, virüslerle, savaşlarla, kıtlıkla, yangınla, depremle, sel
ve diğer felaketlerle, ekonomiyle, zamlarla, cinsiyetsiz toplum yaratma
gayretiyle, gençliği dejenere etmekle, mülkiyetsiz yaşamla, büyük sıfırlama, tek
dünya devtletine geçiş ve daha nice planlarla rafta artık adım atacak yer
kalmadı.
Hep birlikte
sevginin, adaletin, hakkaniyetin, hoşgörünün, şevkatin, merhametin, doğruluk ve
dürüstlüğün hakim olduğu o rafı çağırmamızın vakti gelmedi mi?