1 Mayıs 2014 Perşembe

Türkçede OlumlaMA


Güzel bir şeyi vurgulamak için kullanılan ancak olumsuz kelimelerden türetilerek elde edilen olumlama şekli sanırım sadece Türkçemize has bir durum. Olumlama yerine “olumlu yapma” diyecektim ama yap kelimesinde bile olumsuz ek var.
Mastar haliyle “olumlamak” şeklinde kullanırsak sorun yok, ancak isim olarak “olumlama” şeklinde kullanırsak, ismin yanı sıra bir de emir kipi niteliğinde, olumsuz bir eyleme girmemiz için emir veren bir kişinin ağzından çıkan kelimeye dönüşüveriyor.
Sevdiklerimiz için iyi dileklerde bulunurken, kendimiz için bir şeyler isterken ya da dua ederken çoğumuz bunları olumsuz kelimeler kullanarak dile getirir. Olumsuz kullandığımız sürece evren neyi istemediğimizin mesajını alıyor ama neyi istediğimizin mesajını alamadığı için bize pek yardımı dokunamıyor. Üstelik istek ve talebimizde yer alan kelimeler, vurguyu ona yaptığımız için dönüp dolaşıp bize geri geliyor.
Ne istediğimizi değil, ne istemediğimizi çok iyi biliyoruz.
Örneğin sevdiklerimizi uğurlarken “Hadi kazasız belasız… gidince ara, mesaj at!” gibi cümleler kurarız. Şimdi, karşı tarafın gideceği yere sağ salim gitmesini istediğimiz aşikâr ama dile getirdiğimiz şey kesinlikle bu değil. Kurduğumuz cümlede “kaza”, “bela” gibi normalde başımıza gelmesini istemeyeceğimiz kelimeler var. Evren sizden belirgin ve net olmanızı ister. Tamam, istemediğin o, ama istediğin ne be kardeşim?! Hâlbuki doğrusu “Hadi sağ salim, keyifli bir yolculukla gideceğin yere var!” şeklinde olabilirdi.
Mükemmel yerine kusursuz, sağlıklı yerine hastalıksız, tam yerine eksiksiz, mutlu yerine üzüntüsüz, cesur yerine korkusuz ve daha nice örnek sıralayabiliriz. Hatta aklınıza gelen örnekleri cümle içinde kullanarak aşağıdaki yorumlara sıralamaya başlayın.
Sporda “Seriyi kusursuz tamamladı” deriz. Hasta için “Allah eziyet çektirmesin de…” deriz. Camilerde hocalar “Yarabbi sen bizi kazalardan, belalardan, hastalıklardan; yurdumu düşmandan, kıtlıktan şundan bundan koru” diye dua eder. “Hatasız kul olmaz” deriz. “Allah kimseye muhtaç etmesin” deriz. İyileşmeyi ve sağlıklı olmayı talep etmek yerine “Hasta olmak istemiyorum” deriz. Deriz de deriz…
İyi dilekte bulunalım derken bile çoğunlukla olumsuzu telaffuz ettiğimizi fark etmiyoruz. Bu yüzden yurdum insanı olarak olumlama yapmaktan uzak olduğumuz için her şeyi mıknatıs gibi üzerimize çekiyoruz.
Kaldı ki olumlama yaparken cümle içinde geçen, metinde yer alan kelimelerin ilişkileri ile sürece bağlı anlamsal yorumlamaların doğru kurulması gerekir. Karmaşık bir cümle oldu değil mi? Yani demek istediğim, olumlama yapmak istediğimiz şey ileriye dönük bir temenniden ibaret olmamalıdır. Zira olmak istediğimiz, ya da olmasını istediğiniz şeyi “istiyorum” şeklinde dile getirirsek, bu ileriye dönük bir temenni olacaktır. Evren belirgin ve net olmayı sevdiği için “Tamam kardeşim, istiyorsun ama ne zaman? Bir kenara yazalım bunu, dursun” diyebilir. Evren bu, der, der…
İstediğimiz şey şimdiye ait olmalıdır ama bunu dile getirirken de şimdiye ait, sonunda yapıyorum, ediyorum gibi cümleler kullanırsak yine çuvallarız. Bu sefer de mesela “İyi olmayı hak ediyorum” dedik. N’oldu? Yine bir temenni oldu. Hak etme eyleminin ne zaman gerçekleşeceği kesinlik kazanmıyor.
Annelerimizden örnek vererek konuyu bağlayacağım, sabırlı olun…
Küçükken bir yerimizi incittiğimizde, çocuk dilinde “uf” olduğumuzda, annelerimiz koşarak yanımıza gelir, uf olan yere elini koyar ve “geçti geçti” der. Çoğu zaman da gerçekten geçer, acıdan eser kalmaz. Onlar gerçek ve doğal şifacılardır; bunu kalpten yaparlar. Çin’deki şifacıların yaptığı da budur. İngilizce grameri olanlarınız “present perfect tense” zamanını bilir. Maalesef Türkçemizde böyle bir zaman yok. Türkçe çevirilerde daha çok geçmiş zaman olarak tercüme edilir. Aslına bakarsanız “present perfect” tam tercüme itibariyle de çok kuvvetli bir anlama sahiptir: “Kusursuz (mükemmel) şimdiki zaman”.
Bu “zaman”, bir şeyin çoktan olup bittiğini ve şu anda sonucun yaşandığını dile getirir. Yine İngilizcede bunun tam kullanımı “already done” şeklindedir. Sünnetçilerin “Oldu da bitti, Maşallah” demesi gibi bir şeydir. “Zaten” ya da “çoktan” gerçekleşmiş bir olayı dile getirir.
Mesela sporcusunuz ve sahaya çıkmadan önce, daha önce okuduğunuz “Şimdinin Gücü” ve “Secret” tarzı kitaplardan esinlenerek şu telkini yaptınız: “Şimdi sahaya çıkıyorum ve 5 gol atıyorum!”. “Bugün çok para kazanıyorum”. “İyileşmeyi hak ediyorum”. Bu pazarlama hilesinin peşinden yıllarca pek çok insan koştu, hala da ısrarla pazarlanıp durur. Ancak sonuç getirmez. Sonucu ancak bunu pazarlayanlara para olarak geri döner. Sana bana faydası yoktur.
Çin’de ziyaret ettiğim bir ilkokuldan örnek vererek açıklık getireceğim buna. Öğrenciler 8-10 yaşlarında meditasyonla tanışıyorlar. Bir basketbol sahasındayız; 2 çocuk var; birinin eline top veriliyor ve potaya 50 şut atması isteniyor. Çocuk atmaya başlıyor. Diğeri kenara çekilip, meditasyon yapması ve attığı tüm şutların basket olduğunu imgelemesi isteniyor (already done: basket çoktan girdi!). Sonra bu iki çocuk kapıştırılıyor. Sonuç mu? Meditasyon yapan açık ara önde. Jordan gibi ünlü basketçilere sorarsanız, onlar da şutu atmadan önce topun çemberden girdiğini önceden resmettiklerini söylerler. Yani beyninde basket çoktan girmiştir bile. Geriye sadece topu atarak bunu gerçek kılmak kalır. Bilardocu “Ya girerse” diye topa vurmaz. Önceden senaryosu hazırdır; sadece gerçekleştirmek vardır sırada…
Bu yüzden “İstiyorum; yapıyorum; ediyorum” gibi kelimelerle kurulan olumlamalar nafiledir.
Şifa verirken de, elinizi şifa gereken yere koyup enerji göndermeye başladığınızda, o bölgenin çoktan iyileşmiş olduğunu doğrular ve şifa çoktan gerçekleştiği için teşekkürlerinizi sunar, topu evrene atarsınız. Zira siz sadece aracı olabilirsiniz. Buna vakıf olmayan şifacılar kendi enerjilerini heba ederek yorgun düşerler ve kendilerine hayrı olmaz hale gelirler.
Peki, ne yapacağız? Bir şeyin olmasını ya da gerçekleşmesini gerçekten kalpten bir şekilde istiyorsanız, bunu en içten bir şekilde “çoktan olmuş ve gerçekleşmiş” haliyle dile getirin ve zaten ve çoktan olmuş bu şey için şükredin ya da teşekkür edin! Bu kadar basit. “Çoktan iyileşmiş olduğunuz” ya da “Zaten iyi olduğunuz” için şükredin. Beklediğiniz paranın çoktan gelmiş olduğu için şükredin. Örnekleri çoğaltın…
Bazıları bu telkinleri gerçekle bağdaşmayan, hayal ürünü şeyler olarak görebilir. Kendimiz de dâhil olmak üzere zaten her şey beynimizin birer illüzyon değil mi? Telkin ya da olumlama, şu anda gerçek olmasa bile, bir şeyin doğru olduğunun tarafınızca ilan edilmesidir. Araba altında kalan çocuğunu kurtarmak için 1 tonluk arabayı kaldırıp kenara atan anne örneğini hatırlarsınız. O anda onun için arabanın ağırlığı, kaldırmanın imkânsızlığı gibi şeyler söz konusu değildir. 200 kiloluk mermiyi taşıyan şehitlerimizi de hatırlarsınız.
“Olur mu ya!” derseniz, saçma olduğuna inanırsanız ya da korkarsanız, beyniniz sizi engeller; o zaman hiç denemeyin bile. Ancak içtenliği yakalayıp, daha olmamış bir olayın olmuş halini (olmuş gibi demiyorum) resmetmeyi başarır ve yine içten bir şekilde “çoktan ya da zaten” olduğuna inandığınız bu olay için teşekkür ederseniz, evrene sadece onu gerçek kılmak kılar. Herhangi bir talep, temenni, sürünceme yoktur. Her şey açık ve nettir. Tabi bunları oturduğunuz yerden “armut piş ağzıma düş” misali yapın demiyorum. Siz adım attığınızda yol altınızda belirecektir diyorum. Tanrının silueti olan siz her şeyi yapmaya muktedirsiniz. Yeter ki içten olun.
Sevgi peşinizden kovalasın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder