Şimdiye dek pek çok kişiye birebir yada online olarak dertlerine, hastalıklarına yönelik danışmanlıklar yaptım. Özellikle kanser hastalarıyla yaptığımız çalışmalardan ücret dahi almadım. Ücretini aldığım tek alan verdiğim eğitimler oldu.
Lakin pek çok hastalığını iyileştirdiğimiz danışanım hastalığı iyileşir iyileşmez arazi oldu. Bir kısmı hayatına kaldığı yerden devam etti, bir kısmı onu iyileştiren öğretinin değil de başka öğretilerin peşinden gitti, bir kısmı iyileştikten sonra arayıp sormadı bile, bir kısmının iyileştiğinden bile haberim olmadı... Buna ilk başlarda çok içerlemiştim. Hatta her ne kadar, “sen şifanı ver, ne yaptıkları onlara kalmış” desem de acaba boşa mı kürek çekiyorum diye düşünmeden edemedim.
Yıllar önce Reiki ile Qigong’u karşılaştıran bir yazıda Reiki’nin mucidi Usui’nin hikayesini anlatmıştım. Bir dilenci kasabasına yerleşip yıllarını onları iyileştirmek için harcayan, felçlileri ayağa kaldıran, kanseri iyileştiren, sakatları yürüten Usui’nin gördüğü tek şey “insanların iyileşir iyileşmez çalma çırpma işlerine geri dönmeleri” olmuştu.
“Demek ki qigong ustalarımın dediği doğruymuş, olay sadece bedende bitmiyor, beden-zihin-ruh bütünlüğü gerekiyor” deyip Reikiyi bırakmıştı.
Yıllar sonra tüm eğitimlerimde ruh-zihin-beden bütünlüğünü bastıra bastıra anlatsam da; nefes, meditasyon ve egzersizlerin ayrılmaz bir bütün olduğunu savunsam da, iyileşen her öğrencim ve danışanım koşa koşa onları hasta eden hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler, yada benimle iletişim kurmaktan uzak durdular. Usui ile aynı şey başıma gelmişti. Ve ben de bir süre Qigong eğitimlerini ve şifa vermeyi bırakmaya karar vermiştim. Sıradan bir insan olarak sanatımla, kendi kendine yeten inziva bir hayat sürdüm.
Ama
sonra iyileşenlerin psikolojisini irdeleğimde şunu öğrendim:
Kurtarıcı rolünü oynadığınız (iyileştirdiğiniz/destek verdiğiniz) kişi iyileşip gücüne kavuştuğu zaman uzaklaşacağı ilk kişi siz oluyorsunuz. Yoksa ona sürekli zayıf ve hasta olduğu zamanları hatırlatacaksınız.
Eskiler buna “körün gözü açıldığında kırdığı ilk şey bastonudur” derlermiş.
Kimseyi kendinize borçlu bırakmamanız gerekiyormuş. Çünkü
kimse alacaklısıyla birlkte takılmaktan hoşlanmaz.
Bu psikolojiye vakıf olduğumda onlara hak vermeye
başladım. Nankörlük, öğretiye ihanet, gücenmişlik hissi yerini sevgiye ve
hoşgörüye bıraktı. Yani bizler de yaşadıkça öğretiden geçmeye devam ediyoruz.
Peki uzun lafın kısası.
Uyguladığımız özel şifa seansları dışında (ki bunları da öğretiyoruz), sizlere kansere ve hatta kovide yakalanmanızı önleyecek ve hatta yakalandığınızda kurtulacağınız tüm sırları
paylaşıyorum. (aslında hiçbir zaman sır olmadı, defalarca paylaştım, sadece derleyip toplu halde sunuyorum)
Kanser kesinlikle bir
hastalık değildir. Kanser bir uyarı sistemidir. Şimdiye kadarki yaşantımızı
gözden geçirmemiz gereken bir uyarı sistemi... Beslenmemizi, iş hayatımızı,
aile yaşantımızı, kendimize ve insanlara karşı davranışlarımızı, stresimizi, ve
pek çok faktörü düzeltip yoluna koymamız için önümüze konulmuş bir fırsattır
kendisi. Kanserin nedenlerinden %85ini stres oluşturur, beslenme vs sadece %14
içindedir.
1) Alkali Yaşamak
Nasıl alkali olacağız?
Asidik tüm gıdalardan, fast-food'dan, hazır paketlenmiş, işlenmiş, pastörize, fermente her türlü şeyden, bağırsakta mayalanmaya neden olan tüm yiyecek ve içeceklerden uzak durarak.
Peki bunlar ne?
Süt ve süt ürünleri, özellikle de işlenmiş ve pastörize olanları bağırsaklarınızda mayalanmaya yol açar. Bağırsakta mayalanma mantar, fungus, candida dediğimiz şeyleri doğurur.
Bağırsağı adam etmek tüm hastalıklarla baş etmenin ilk yoludur.
https://blog.citonk.com/2013/02/karnimizdaki-ikinci-beyin.html
Bu konuda Türk’ün bir
numaralı düşmanı ekmektir. Un ve unlu mamüllerin alayı bağırsağınızı ele
geçirir. Sadece asidasyona değil şeker hastası olmaya kadar götürür sizi. Şunu
da söyleyim, ekmeğin masumu yok! Yok kepekli, yok tam buğday, yok siyez hepsi
hikaye.
Makarna da bir unlu mamüldür, hatta şifa kaynağı tarhana bile.
Aşırı siyah çay, kahve, kola vb asidik içecekler, maden suyu, alkol, sigara da asidasyona maruz bırakır.
Bunların pek çoğu vücuttan su çeker. Hele de su içmeyen bir insansanız
yandınız. Artirit, kemik erimesi, böbrek problemleri, şeker, ödem vb pek çok
hastalığa davetiye...
Kanser asidik sıvı'dır (mantar). Hücrelerin içerisine
yerleşip belirli bir bölgede toplandığında kendisini mantar hastalığı şeklinde
gösterir. Kanser, Diabet, MS, Artirit, Akne, Egzama ve diğer bütün
hastalıklar ASİDOZ'DAN KAYNAKLANIR. ALKALİ HALE GELDİĞİNİZDE
HASTALIKLARINIZIN HEPSİNDEN ( %99 ) KURTULURSUNUZ
Yiyip içtiğiniz şeyler sonucu asidasyona maruz kalan bedeniniz bunları atmanın yollarını arar ve “atık” üretir. Belli bir bölgede bunları toplamaya başlar. Tüm bu atıklar asidiktir. Vücudun tamamı zarar görmesin diye belli bölgelerde toplanan bu atıklar alın size tümör, kist, ödem, kolesterol, yağ, safra ve böbrek taşı vb olarak geri döner.
Daha önceki yazılarımda 'gönüllü cehalet'ten bahsetmiştim. Eğer alışveriş yaptığınız şeyleri araştırmaya kalkarsanız, girdiğiniz her marketten eli boş çıkarsınız. Bütçenize acayip katkısı olur.
Tüm korku ve korkunun türevleri olan duygu ve düşünceler, bedende o duygu ve
düşünceye tekamül eden organlarda asidasyona yol açar.
Asidasyon arttıkça daha hızlı kilo alırız, kolesterol artar, kalp ve damarlar
tıkanmaya başlar, serbest radikaller çoğalır, daha hızlı yaşlanırız, vücuda
dağılan oksijen miktarı azalır, kanser vb hastalıklara davetiye çıkarırız.
Nasıl alkali besleneceğiz?
Öncelikle kan grubunuza göre besleneceksiniz. Bunu detaylı kan grubu makalemde inceleyebilirsiniz.
Organik, yada iyi tarım, yani ilaçsız, hibrit tohum olmadan ata tohumu ve yerli tohum ile yetiştirilmiş, civardan
da ilaç yememiş, zamanında, mevsiminde yetişmiş sebze ve meyveleri tüketin.
Bol su için! Zira hasta değil, susussunuz. Tercihen klorsuz, florsuz,
arıtılmış, iyonize edilmiş, kaynağından taze su için. Damacanaları eve sokmayın.
https://blog.citonk.com/2012/01/su-ic-cok-yasa.html
https://blog.ersin.net/2014/05/su-mucizesi-ne-kadar-sulusunuz.html
Zeytinyağını eksik etmeyin, diğer tüm yağlardan olabildiğince uzak durun. Kızartma türü şeylerden uzak durun. Daha çok fırında, buharda yapılmış yemekleri tercih edin.
Stresi atmanın en mucizevi yolu düzenli yürüyüşler yapmaktır. Sizi mutlu edecek şeyleri yapın, sakin bir hayat sürün, adrenalinden uzak durun. Adrenalin böbrek üstü hormonları tetikler, geçici zevk ve haz verir ama stres düzeyini artırır. Sizi betaya taşır.
Beta frekansı sizi asidik yapar, alfaya geçin.
https://blog.ersin.net/2016/01/titresimlerin-mucizevi-gucu.html
Gelelim en can alıcı silahımıza:
Karbonat
Karbonatın mucizeleri saymakla bitmez. Bizim alkali olmak için kullanacağımız
metod ise şimdiye dek hiçbir fire vermemiş şekilde başarılarla dolu.
Eğer sağlığınız yerinde ise ve
bedeninizi alkali tutmak istiyorsanız:
Her sabah kalkar kalkmaz 1 kocaman bardak suya 1 çay kaşığı ingiliz karbonatı
karıştırıp için ve güne alkali başlayın. Sabah kalkar kalkmaz içilen suyun
faydaları saymakla bitmez. Japonların ciltlerinin pürüzsüz olmasının tek sırrı
bu mesela. Eskiden kahvehanelerde çaya karbonat katmanın hileli bir yol
olduğuna inanılırdı ama tam tersi. Çay demlerken atılan karbonat çayın alkali
oranını yükseltir. Çayın hem rengi daha güzel olur hem de içtiğinizde
gırtlağınızı ve midenizi yakmaz. Tabi bu sayede daha çok çay içersiniz. Tek
hile burda olsa gerek.
Eğer kanser, tümör vb hastalığınız varsa:
Yine ingiliz karbonatı alıyorsunuz.
İlk birinci hafta bir büyük bardak suya 1 silme tatlı kaşığı karbonat ve 1 çay
kaşığı bal yada pekmez koyuyorsunuz. Bal koymanın amacı: Kanserli hücreler
şekeri çok sevdiği için bala hamle yaptıklarında karbonat onları haklayacak. Yani
tuzak kurmuş oluyoruz. Bunu günde 3 kez öğünlerden yarım saat kadar önce
yapıyorsunuz. Dikkat etmeniz gereken konu, ilk bir hafta bunu öğün kaçırmadan
yapıyor olmanız. Yoksa meydanı boş bulan kanserli hücreler daha çok azıtabilir.
İlk bir haftayı bu şekilde tamamladıktan sonra, sonraki haftalar aynı şekilde
günde 3 kez 1 bardak suya 1 silme tatlı kaşığı karbonat koyup içiyoruz ama bu sefer
balsız devam ediyoruz. Buna aralıksız devam ediyoruz. Ta ki, iyileşme başlayana
dek. O zaman miktarda azaltma yoluna gidip 1 çay kaşığına geriliyoruz.
https://blog.ersin.net/2014/05/karbonatla-kanseri-yenin.html
alkali beslenme ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için:
https://blog.citonk.com/2012/07/kanseri-yenin-alkali-beslenin.html
2) D vitamini
Kanserli hastaların büyük bir yüzdesinde istisnasız D vitamini eksikliği
vardır. Zira bu vitaminin eksikliği başlı başına kansere davetiye çıkarır.
Kurumsal hayatta yaşayanların çoğu bütün gün florasan ışığında gün yüzü, güneş
yüzü görmeden çalışır. Akşam olduğunu bile anlamazlar. Güneşli yerde yaşayıp da
güneşe çıkıp yararlı ışınları almayanlar da aynıdır aslında. D vitaminini
alabilmek için her gün 11 ile 14 saatleri arası güneş ışınlarının en faydalı şekilde
size ulaşacağı saatlerde tabiri caiz ise malak gibi kendinizi güneşe teslim edip
bir 20 dk bundan faydalanmanız gerekiyor. Yapamıyorsanız o zaman yaş grubunuza
göre Devit3 tarzı sıvı yada ampüllerden almanız gerekir. D vitamini eksik olan
çoğu insan genç yaşlarda kemik erimeleri, bel boyun fıtıkları, artirit tarzı rahatsızlıkları
yaşamaya başlıyor. Karbonat tedavisi ile vazgeçilmez şekilde uygulamanız gereken
yegane şey D vitaminidir. Doktoronuz tarafından belirlenecek yüksek dozda bir D
vitamininin istisnasız şekilde Kovidi de yok ettiği ispatlanmış bir gerçektir.
3) C vitamini
Vücut içeri giren fazla C vitaminini atmanın yolunu her zaman bulur. Bu yüzden C vitaminine asılın. Hastalıkları yok eden ve hasta olmanızı engelleyen en güçlü silahınızdır. Sadece tükettiğiniz zaman önemli. Gündüz tüketin. Akşam yemek sonrası tüketilen tüm meyveler şekere dönüşür. Meyve olarak tüketme lüksünüz hiç yoksa 500 yada 1000 mg’lık güvenilir takviyelere başvurun.
4) Gümüş Suyu
Kanseri istisnasız yok eden silahlardan biridir. Hikayesi ta Roma dönemine dek
dayanır. O dönemlerde herkes veba vb hastalıklardan, kanserden kırılırken bir
grup çingenenin hiç hasta olmadığı görülmüş. Bu insanların düzenli olarak gümüş
suyu içtiği, gümüş çatal bıçak kullandığı gözlenmiş. Hatta bunların kendi
doktorları daha o zamanlar enjekte yöntemiyle gümüş suyunu damara zerk ederek
hastaları iyileştiriyormuş.
Siz nasıl kullanacaksınız?
Yaş grubunuza uygun bir ppm oranıyla şişelerde gümüş suyu satın alabilirsiniz. (40
ppm’den 150 ppm’e kadar. Yetişkinseniz 100 ppm iyidir). Her gün tok karnına
içeceğiniz 1 yemek kaşığı gümüş suyu yeterli olacaktır.
5) Kabak Çekirdeği Yağı
Bağırsakları adam eden en güçlü silahtır. Sabah uyanır uyanmaz karbonatlı su içmeden önce 1 büyük yemek kaşığı soğuk sıkım kabak çekirdeği yağı için. (250cc büyük şişe alın) Kabızlık problemi olanları tamamen iyileştirir. İshal yapmaz..
6) Acı Kayısı Çekirdeği ve Buğday Çimi - B17 Vitamini
B17 dediğimiz vitamin tıp dilinde bir laetril. Laetril kullanarak sağlığına
kavuşan hastaların kurduğu bir organizasyon var. Adı da “Kanser Terapisinde
Kendi Seçim Özgürlüğünü Kullananlar Derneği.”
1953’de Dr. Krebs,
kanserin bakteri, virüs ya da toksinlerden değil, vücuttaki eksik gıda
takviyesinden kaynaklandığını buldu. Bunu iyileştirecek ve doğada mevcut olan
binlerce bitkisel tedavi üzerinde çalıştı ve sonuçta pek çok sebze ve meyve
tohumu ya da çekirdeğinin faydalarını ispatladı. Bunlardan bazıları: acıbadem,
kayısı, erik, yaban eriği, kiraz, nektarin ve şeftalinin yanı sıra buğday çimi,
elma çekirdeği, ketentohumu, sorgum, mısır (darı) ve buna benzer modern insanın
menüsünde pek yer almayan bir dolu besin… Doğal, anti-toksik, insan vücuduyla
uyum içinde, su bazlı bu besinlere vitamin denmesi uygun görülmüş. Bahsi geçen
vitaminlerin de B kompleksi içinde yer alan 17 ayrı vitaminden oluştuğu
gözlenmiş ve adına B17 adı verilmiş.
Taze buğday çiminde,
aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki
ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır. Buğdayın bir başka özelliği ise
kandaki toksinleri etkisiz hale getiren maddeler içermesidir. Sıvı oksijenle
dolup taşan buğday çimi, doğanın en güçlü anti-kanserojeni olan “Laetril” (B17)
içerir.
B17 vücuda girdiğinde hidrojen siyanür üreterek kanserli hücreleri yok etmeye başlar. Salgılanan enzimlerin dokulara daha kolay ulaşabilmesi için buna ilaveten düzenli egzersiz yapılması ve alkali beslenilmesi gerekir.
Yani: vücuda giren siyanüre karşı iyi ve sağlıklı hücreler önceden programlı ve hazırdır, ne yapacağını bilir. Ama kanserli hücreler bilemez. O yüzden sadece kanserli hücreleri öldürür. Yani kemonun yapması gereken ama yapamadığını yapmayı başarır. Kemo bildiğiniz üzere kötü hücrelerin yanında iyi hücreleri de öldürür ve bağışıklık sisteminizi altüst eder. Kanser tedavilerinin baş aktörü John Hopkins Hastanesi bile kemonun iyleştirmediğini itiraf etmiştir.
En yüksek B17 kayısı çekirdeğinde bulunur. Bunun dışında nektarin, şeftali, kiraz ve erik de yüksek oranda B17 içerir. Ayrıca elma çekirdeği, üzüm çekirdeği, ahududu ve böğürtlen de B17 bakımından zengindir. Bolca B17 içeren besinleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
Meyveler: Böğürtlen,
yaban mersini, kiraz, üzüm, dut, çilek, ayva, ahududu, şeftali, erik.
Sebzeler: Siyah
fasulye, börülce, bezelye, nohut, ıspanak, tere, pancar, okaliptüs yaprağı,
acıbadem, kaju.
Çekirdekler: Elma,
kayısı, kiraz, darı, keten tohumu, armut, kabak çekirdeği.
Unutmayın elmayı, üzümü
çekirdekleriyle yiyin. Kayısının çekirdeklerini kırıp içini yiyin.
Sağlıklı iseniz günde 5 adet acı kayısı çekirdeği yemek sizi kansere karşı
korur. Hasta iseniz günde 10-15 arası yemeniz gerekir. Daha fazla sakın
yemeyin. Zehirlenmeye yol açabilir.
Kayısısı
ile meşhur Hunka Cumhuriyetinde asırlarca halkın tek bir kanser vakası
yaşamamasının nedeni de kayısı cekirdeğidir.
https://blog.ersin.net/2014/05/b17-bombardman-ve-hunza-halk.html
6) Zerdeçal
Kanseri
iyileştirmede (özellikle akciğer) en güçlü silahtır. Ancak toz değil, kök ekstratı olarak, dosajı
yüksek kapsül olarak alınmalı. Fitoterapist Ümit Aktaş tarafından hazırlanan
zerdeçal eksrat kapsüllerini kullandık ve faydasını gördük. Tıbbi tarım
yöntemiyle elde edilen ve curcumin olarak geçen ekstratları kullanabilirsiniz.
Ama çok piyasa olan markaların sentetik versiyonlarından uzak durun.
7) Sarımsak
Var
olan en güçlü antibiyotik. Gece yatmadan önce 1-2 diş sarımsağa kürdanla
delikler açıp suyla yutabilirsiniz. Uykuda tedavi eder. Sarımsağa metal değdirmemeniz önemli.
8) Çörek Otu Yağı
Hücre yenileyici ve onarıcı gücü vardır. Aynı zamanda kilo da vermek istiyorsanız Kahvaltıdan önce 1 yemek kaşığı. (kilo almak istiyorsanız tok karnına). 250cclik soğuk sıkım büyük şişe alın. "Ölüm hariç her derda deva" diyerek Peygamberimiz tarafından da tavsiye edilmiştir..
9) Udi Hindi Yağı
Enfeksyionlara karşı çok etkilidir. Pandemide çok faydasını gördük. Kullananlar
çok hızlı bir şekilde pozitifleri atlattı. Günde bir bardak suya 5-10 damla yeterli.
10) Çam Kozalağı Şurubu/Pekmezi
Gerçek yöntemlerle elde edilenleri tercih edin. Özellikle pandemiden sonra artan akciğer ve solunum problemleri için çok ideal.
Her gün bir kaşık yiyin. Yada içine zerdeçal, udi hindinin tozundan, biraz
polen, keçi boynuzu pekmezi karıştırarak kendi bağışıklık bombanızı hazırlayın.
11) Kelle Paça Kemik İliği
Bunların çorbasını haftada birkaç kez için. Bağışıklık sisteminiz ve iskelet sisteminiz için çok yararlıdır.
12) Kan Grubuna Göre Beslenme
Bunu ayrı bir makalede paylaşacağım. Zira hepimiz eşsiz bir dna ve kan grubuyla
dünyaya geliyoruz. O yüzden uzmanların dediği "şunu yiyin yararlı, bunu yemeyin
zararlı" demesi yeterli değil. Eğer "hastalık yoktur, hasta vardır" ilkesi doğru
ise, o zaman herkesin aynı şeyi yemesi yada yasak koyması doğru değil. Bedene
giren her besin kan grubunuzla reaksiyona girer. Bu yüzden ne yiyip içtiğiniz
önemlidir. Çok sevdiğiniz ama hiç toz konduramadığınız besinler kan grubunuz
için yanlış seçim olabilir ve sizde alerjik reaksiyonlar, tansiyon, çarpıntı,
halsizlik, bitkinlik gibi etkiler yaratabilir. Kan gurubuna göre beslenme
ispatlanmış bilimsel bir çalışmadır.
13) Hareket
14) Nefes ve Meditasyon
Sizi Beta'dan Alfa ve üstü frekanslara taşıyacak en güçlü silahınız nefes ve dolayısıyla meditasyondur. Hayatınızın bir parçası haline getirin ve "şu anda nasıl nefes alıyorum" deyip her an nefesinize odaklanın ve hayatı medite bir halde yaşayın...
İşin içine nefes girince en önemli faktör OKSİJEN oluyor. Kanserli hücrelerin en sevdiği ortam oksijensiz ortamdır. Bu yüzden oksijenle zenginleştirilmiş hücreler her daim sağlıklı hücrelerdir. Nefes teknikleri buna hizmet ediyor. Sakın ola ki sizi oksijenden mahrum bırakacak maske vb şeylerden uzak durun.
15) Hacamat
Vücudunuzda biriken ağır metalleri atmak, sıvı sonrası yan etkileri azaltmak ve yok etmek için işinin ehli olan bir hacamat ustasından hizmet alın.
16) Oruç
Oruç mükemmel bir hücre yenileyicidir. Normal zamanlardaki beslenme şekliniz bedeninizdeki kötü hücrelere hizmet eder. "Bana şunu gönder gelsin, bunu gönder ne duruyon" diye sizi yönlendirirler. Siz de habire abur cubur, ekmek, tatlı vb yer durursunuz. Yemek yediğiniz sürece meydan kötü hücrelere kalır. Ama bedeni aç bıraktığınızda aç kalan iyi hücreler kötü hücreleri tehdit olarak görme lüksüne kavuşur ve onlarla beslenirler. Ve bu sayede mükemmel bir hücre yenileme operasyonu başlar. Hastayken büyüklerimizin yaptığı yegane yanlış, bize şifa olsun, enerji olsun diye habire birşeyler yedirmeye çalışmalarıdır. Tam tersi yapılıp vücut aç bırakıldığında ve su diyetine girildiğinde ise beden her zamankinden daha çabuk iyileşir. Oruç körü körüne dini vazife yerine getirmek değildir, şifadır.
Peygamberimizin hadislerini "o yapmış biz de yapalım" diye yapmayın. Mantığını anlayın. Mesela neden "oturarak su için, ayakta içmeyin" der? Buna günah deyip geçer, çocuklarımıza o şekilde aktarırız. Arkasındaki mantık şudur: oturarak içtiğinizde su mideye gider, ayakta iken ise bağırsağa. Besinlerin ve suyun önce mideye gitmesi ve orda bir işlemden geçmesi şarttır. Basit olarak bunu sağlar. Akıllı olun.
17) Pompacılardan uzak durun
Benzin pompacılarından bahsetmiyorum. Basından, medyadan, tvlerden, haberlerden, bunlarda sürekli çıkan korku pompacılarından bahsediyorum. Tüm bunlar, haberler, diziler, dinlediğiniz müziklere kadar pek çok şey frekansınızı aşağılara çekmek için kurulmuş tuzaklardır. Bunlara kanmayın, haklı olmak yerine mutlu olmayı seçin, korku yerine sevgiyi tercih edin ve yüksek frekansta sabit yayın yapın.
Şifa sizinle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder