1 Mayıs 2014 Perşembe

Erkekler ve Spiritüel Zımbırtılar


Yaşadığım yerde, büyük, halka açık bir parkta, erken saatlerde, çarşamba günleri Çigong, Cuma günleri de Tai Chi çalışmaları yapıyoruz. Tahmin edebileceğiniz üzere katılanların büyük bir kısmı kadın katılımcılar. Ancak enteresan olan bu kadınları sabahın erken saatlerinde oraya kocalarının getirmesi; çalışma bitince de gelip yeniden alması; ya da kocaların kuytu bir köşeye çekilip çalışmanın bitmesini beklemesi. “Buyurun, siz de katılın” dediğimde utana sıkıla gülüp bir takım şekillere girerek kaçıp uzaklaşıyorlar. Yine tahmin edebileceğiniz üzere, erkeklerin bu şekilde davranmasının sebebi, yaptığımız hareketleri çok “kadınsı” ya da “komik”, “erkeğe yakışmayan”, “racona sığmayan” hareketler olarak algılamaları. Üstelik bunlar yabancı kökenli insanlar. Bir de Türk erkeğini düşünün.
Peki, gelin  bu hareketlerin kısaca geçmişine bir göz atalım. Bu hareketleri çıkaran kimler dersiniz? Çin ordusunun gelmiş geçmiş en büyük generalleri ve tapınak koruyucuları. Amaçları? Savaşçılarını yenilmez, ölümsüz, güçlü ve hastalıklara karşı  dirençli kılmak. Asırlar boyunca bunu yapanların neredeyse hepsi ERKEK. Ta ki, bunu hanedan sınırları dışına çıkarıp artık halka da açalım diyene dek. Şu anda, Çin’de ve pek çok Uzakdoğu ülkesinde, kadın erkek, yüzlerce kişi, her sabah, ama her sabah parklarda toplanıp –her yörede o yöreye özgü farklılıklar barındıran- bu sağlık hareketlerini uyguluyor.
Doğuda sağlık ve beden gücünü artırmak amacıyla yapılan, yaşlılıkta yaşanan ve yaşanabilecek her türlü soruna çözüm olan, hatta kanseri dahi iyileştiren bu hareketler “batılı erkeğe” neden itici geliyor? Neden kadınların arasına karışmayı kendilerine yediremiyorlar? Hatta “Sırf erkeklere özel ayrı bir sınıf açalım, isterseniz ona gelin” dediğimde bile neden buna yanaşmıyorlar? Kendileri için iyi olan bir şeyi sırf egolarına, erkeklik kimliklerine yediremedikleri için neden ellerinin tersiyle itiveriyorlar? Karıları her türlü bel, boyun, sırt ağrısından kurtulurken, onlar erkek olmanın şerefiyle bu ağrıları gururla taşımaya neden devam ediyor? Ben zaten her şeyi bilirim havasından çıkıp, egolarından sıyrılıp, güle oynaya yeni bir şeyler öğrenmenin hazzına ne zaman varacaklar? Ama yok, biri onu bir şeyler öğrenirken görürse guruna yediremez, yetersiz hisseder o zaman kendini. Reddetmek ve karşı olmak daha kolaydır.

Başka üzücü bir durum ise, eğitmen erkek olduğu için karısını bu çalışmalara göndermeyenlerin olması. Ya da “öyle uluorta, parkta markta karımı herkes görsün istemem ben” yaklaşımı. İyi ya aslanım, kapalı bir yerde olsak da ne yaptığımızı bilmesen daha kötü değil mi? Günümüzde eğitimde yaşanan “kızlı-erkekli” tartışması inanın büyükler arasında bile mevcut. Çocuklarımızın hiçbir suçu yok; sorun büyüklerin o çarpık işleyen zihinlerinde…
Günümüzde erkeklerin çoğu neden, özellikle orta yaşa geldiklerinde, depresyona girer, asabileşir, şaşkınlığa ve amaçsızlığa düşüp mutsuz olur? Çünkü erkekler hayatlarının bu döneminde bireysel ve kolektif kimliklerini kaybederler, dolayısıyla artık erkek olmanın ne olduğu sorusuna yanıt veremezler.
Erkek hep sorun çözücü, yapıcı, koruyucu olarak konumlandırılmış. Ailenin ekmek kazananı, şirketin patronu, ülkenin başkanı, topluluğun ve dinin yöneticisi…  Ancak son zamanlarda yükselen kadın hareketleri bu geleneksel erkek rolünü rafa kaldırmaya başladı.
Bunun sonucunda erkekler ruhlarını kaybetmeye yüz tutarak, alkoliklik, işkoliklik, yüksek tansiyon, kalp şikâyetleri ve depresyon gibi sorunlar yaşamaya başlamıştır. Velhasıl artan boşanmalar da hiç hayra alamet değil; erkeklerin acısı aslında gitgide büyüyor…
Yitirilen evilikler, kötüye giden sağlık, işte yaşanan sorunlar artık erkeklerin de “Bu spirütüel mevzular da neymiş” diyerek usul usul bu alana yanaşmasına yol açtı. Kafaları yerine kalplerinden konuşmaya başlayan erkeklerin sayısı gitgide artsa da halen yeterli sayıda değildir.
Farklı bir şey yapayım diyenlerin pek çoğu yoga, meditasyon, çigong yerine ağır fitness, kickbox tarzı, yine güce ve şiddete dayalı alternatifleri daha çok tercih ediyor. Başta saydıklarımı seçenler ise iç huzura kavuşmanın getirisiyle diğer insanlarla, özellikle de kadınlarla kurdukları iletişimde büyük yol kat ediyor.

Bu yolu seçenleri rahatsız eden başlıca sorunlardan biri, bu “spiritüel işlerle” uğraşırken “erkeksi” özelliklerini kaybetme korkusudur. Spirütüel yolculuklarında onlara en keyif veren şey ise, söyledikleri ya da yaptıkları şeylerin daha spontane, cin fikirli ve otantik oluşudur. Zira eskiden olaylara daha yıkıcı ve fevri yaklaştıklarının farkına varmışlardır. Yavaş yavaş da olsa değişimin keyfini alan erkekler artık kendi iç zindanlarından çıkıp özgürleşmeye başladı. Tempoyu yavaşlatmanın, insanları daha içten dinlemeye başlamanın, farkındalığı arttırmanın daha sağlıklı ve yerinde kararlar almayı kolaylaştırdığını fark ettiler.
Aslına bakarsanız ERİL enerji artık sadece erkeğe mahsus olmaktan da çıkmış durumda. Zira kadının üstlendiği sorumluluklar arttıkça, kadınlar hem eril hem de dişi taraflarını bütünlüklü şekilde kullanmak durumunda kalmıştır. Hal böyle olunca, erkeklerin de bu bütünleşmeyi gerçekleştirmesi gerekmiştir.
Bunun bilincine varanlar ise dengeyi kurmanın hazzını çoktan yaşamıştır. Zaten bütünleşmeden kastedilen denge, en basit tanımıyla Yin-Yang dengesidir ve bu denge, kadın ya da erkek olmanın ötesinde BİR olmanın özüdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder