Şu sıralar
kendini tekrar eden benzer yazılar yazmaya başladığımı farkettim. Başka
enteresan birşey de eski okunmayan yazılarımı tekrar paylaştığımda okunma
rekorları kırmaları. Demek ki yazdığım zamanlar kitleler henüz idrak etmeye
hazır değillermiş. Bu yüzden de kendini tekrar, yeniden, yeniye ulaşmak için
bazen faydalı olabiliyor.
Şimdi, bize
hep iyilik yap iyilik bul dendi. Dinler, kişisel öğretiler, eğitim, sistem hep
bize iyilik yapmayı empoze etti. Daulite, yin-yang yada ne derseniz, herşey
beraberinde zıttını da barındırır. Dolayısıyla “iyilik” sözcüğünün üstüne basa
basa zihinlerimize kazınmasının nedeni altında yatan “şiddet” sözcüğünü
bilinaçtımıza yerleştirmek. Eğer iyilik bireyin yada toplumun bir işi haline
geldiyse o artık iyilik değildir.
Birisine
şiddet uygulamak için ille de iyilik sözcüğünün zıttı anlamına gelen eylemlerde
bulunmanız gerekmez. Zira iyiliğin kendisi de başlı başına bir şiddettir.
İyilik yaparak kendinizi “iyi” bir insan olarak kendi zihninizde önce var
edersiniz. Iyi olmayan insanlar da var olmuş olur böylece. “İyilik” yapmak, bu eylemi, iyiliğin tersi
olan herşeyden ayrıştırıp ötekileştirir. Ötekileştirip, ayrımcılık yaptığınız
herşey de kasıtlı olsun olmasın içinde şiddeti vareder.
“İyilik yap,
iyilik bul” lafı bile içinde şiddet içerir. Aksi takdirde…
İyilik
sandığımız eylem çoğu zaman karşıdaki insanı aciz duruma sokar. Anne babalar
farkında olmadan çocuklarına bu şekilde orantısız şiddet uygularlar.
Sevgililer, eşler birbirine sevgi adı altında şiddet uygular. Sevginizi yada
iyiliğinizi çektiğinizde karşı taraf çuvallar.
İyilik karşı
tarafta güven alanı oluşturduğu için bağımlılık yaratır. Bağımlı olmak yada
bağımlı yapmak başlı başına şiddetin ta kendisidir.
İyilik
yapmaya bir başladığınız mı, bu üzerinize yapışan bir görev haline dönüşür.
Daha iyisini yapabilirsiniz ama daha altını yapmak artık geri dönülmez bir
çıkmaz yaratır. Birine indirim yapabilirsiniz ama ikinci kez geldiğinde o malı yada
hizmeti artık gerçek fiyatından satamazsınız. Sevgilinize flört aşamasında
çizdiğiniz her türlü pembe tablo, yaptığınız her türlü romantik aksiyon birer
şiddettir. Onu buna bağımlı hale getirirsiniz. Sonra elde edip yada evlenip de
bunları yapmaz hale geldiğinizde başka tür ve asıl şiddetler ortaya çıkmaya
başlar.Sevenlerin hep birbirinden beklentisi vardır. Hep aradığı insanın
hayalini kurar. Olmasa da sorun değil, bu kez bulduğu insanı aradığı insana
dönüştürmeye çalışır. Aşkın doruklarında her iki taraf da birbirine “canım,
cicim, sensiz yapamam” der. Aşk bittiğinde “şeytan görsün yüzünü, boynu
devrilsin” bedduaları başlar. Sevgi de ikiyüzlüdür.
Çocuğun anne
babasına itaat etmesi şiddettir. Anne babanın çocuğun iyiliğini düşünmeleri
adına koydukları kurallar, yasaklar, ceza ve ödüller, onun adına aldıkları
kararlar, geleceklerini tayin etmeleri, onları sürekli koruyup kollamaları
şiddettir. Eşini ve çocuklarını kendinden çok düşünen ananın yaptığı şey
şiddettir. Bu yüzden kadınlarımız meme kanseri olurlar. Çünkü meme besleme ile
alakalıdır. Karşı tarafı yeterince besleyemediğine inanan; kendinden o kadar
fedakarlık yapmasına rağmen karşı taraftan minnettarlık hissedemeyen; kendinden
vere vere hiç kendini besleyemediğine inanan kadınlar malesef besleme
organlarında sorun yaşarlar.
Ana babalar çocuklarına
yatırım yaparlar. Yaşlılıklarında onlara bakacak bir yatırım aracıdır onlar.
Her an dizlerinin dibinde olmaları gerekir. Bu yüzden okuturlar, bütütürler,
verdikçe verirler.. Bir yandan onları yarış atına çevirirler. Kendi ezik
kompleksli egoları yüzünden, çocuklarının başarısı üzerinden masturbasyon
yaparlar böylece. Kariyer sahibi, şan, şöhret sahibi pek çok çocuk kendi
ayakları üzerinde durma lüksünü tadamadan o mevkilere gelmişlerdir. Hatta
maaşlı işlerde çalışırken, ceplerine harçlık konmaya, evleri, arabaları ana
baba tarafından alınmaya devam eder.
Çocukların
arasında ayrımcılık yapmak, birini ötekinden daha çok sevmek yada kayırmak,
küçüğe büyükten daha çok ilgi göstermek, kız erkek ayrımı yapmak şiddettir.
Sizi daha kızdıracak başka birşey söyleyeyim. Kendi çocuğunuza gösterdiğiniz
ilgi ve sevgi, komşu çocuğuna yada sokaktaki kimsesiz bir çocuğa gösterdiğiniz
ilgiden farklı ise bu ikiyüzlülüktür. İkiyüzlülük de bir şiddettir.
Ödül yada
cezanın olduğu her ortamda davranışlarımızı ona göre geliştiririz. Gerçeklikten
öte, içten olmayan, ikiyüzlü yaşantılar süreriz.
İyi olmak
için kötülükle, acımasızlıkla mücadele etme gereği duyarız. İşin içinde en ufak
bir şekilde şiddet, acımasızlık yada kötülük varsa, aynı formun içinde iyiliğin
var olmasından bahsedilemez.
Devletler de
ikiyüzlüdür. Kendi halkını mezheplere, ırklara, türlere, yörelere, zenginlik
fakirliğe göre sınıflandırır. Onlar şiddetin baş aktörleridir. Ve şiddeti
uygulanması gereken bir eylem olarak tüm halkına yaymaktadır. Aslında devletler
halkından farklı değildir. Onlar neyse biz de oyuzdur. En çok konuşan, en
baskın olan, en kurnaz tipleri başımıza kendimiz getiririz. Sonra demokrasi
çoğunluğun diktatörlüğü haline gelir. Sahip olma, aç gözlülük, iki yüzlülük,
sahtekarlık, alavere dalavere, güç ve iktidar arzusu hepimizin içinde olan
şeylerdir. Devletler biz neysek odur. Bizlerin aynasıdır.
Coğrafyanın
bir yerinde açlıktan insanlar ölürler. On senelerdir bu durum değişmez. Sistem
sizi iyilik yapmaya yöneltir. Vakıflar vardır, yardım kuruluşları vardır.
Oralara para ve malzeme yardımı yaparsınız. Kimisi gönüllü olarak gidip
oralarda görev alır. İyilik devreye girmiştir. Ancak yanlış bir şekilde devreye
girmiştir. Sorgulama yapmadan, sorunların köküne inme gereği duymadan. Dolayısıyla
sona ermeyecek bir duruma iyilik yapmaya kalkmak şiddete çanak tutmaktır. Buna
aynı zamanda gönüllü cehalet de denir. Gönüllü cehalet bir nevi salağa
yatmaktır. İşin aslını öğrenme lüksünüz varken, yada nedenleri niçinleri çoktan
bildiğiniz halde tepkisiz kalmanız ve başka şekillerde hareket etmeniz
demektir.
Acımak
şiddet içeren bir duygudur. Acıdığın kişi yada olayı ötekileştirirsin. Aç olan
kişiye acıdığın için iyilik yapmak, açlığı ortadan kaldırmayı aklından
geçirmediğin için şiddet içerir. Paranın nereye gitiiğiği hiçbir zaman belli
olmayan yardım kuruluşlarına bağışta bulunmak vicdan masturbasyonundan başka
birşey değildir. Yoksulluğu, açlığı, şiddeti nedenleriyle birlikte kökünden
halletmediğimiz sürece ikiyüzlü yaşamaya devam edeceğiz.
Bir de aşırı
fedakarlar vardır. Kendilerinden başka herkesi severler, hep vericidirler
kendilerine göre. Bu da kendine uygulanan bir şiddettir. Kimseye iyilik yapıyor
sayılmazsın. Zira sadece sende olanı birine verebilirsin. İçinde sana ait bir
iyilik yoksa başkasına verdiğin şeyin iyilikten başka pek çok başka tanımı
olabilir. İyiliği de, kötülüğü de önce kendine yaparsın, etrafındakiler bundan
nasiplenir. Zira herkes ayna vazifesi görür.
“Koşulsuz
Sevgi” diye bir şey türedi bir de kişisel öğreti çöplüğünün içinde. Evet arada
ben de kullanıyorum. Sevginin türlerini türettik. Türlerini türettiğiniz herşey
ama herşey ayrımcılığa çanak tutar. Zira birinin varlığı diğeri için tehdit
oluşturur. Biri diğerinden ötekileştirilir. Bu da bir şiddettir. Sevgi
sevgidir. En saf haliyle, en içten şekilde yaşanır. Koşullu yada koşulsuz
sevmeye kalkarsanız içtenliğinizi yitirirsiniz.
Şiddet
binlerce sene önce başladı. Dinler, diller, milletler, mezhepler, ırklar,
sınıflar, cinsiyetler ayrıştırılarak ötekileştirildi. Hangi dini, dili yada
uyruğu seçme hakkımız doğumumuzla birlikte elimizden alındı. Dolayısıyla doğar
doğmaz şiddete maruz kaldık.
Kıtlık olan
yerde neden kıtlık olduğunu herkes apaçık biliyor. Hatta kıtlık olan yerin
aslında tarıma elverişli olduğu; sırf ordaki insanlar kıtlık içinde kalmaya
devam etsin diye mahsüllerin imha edildiği; tarım yerine gizliden uyuşturucu
yetiştirilerek dünyada karteller oluturulduğu; yada petrol rezervlerine konarak
haritanın o kısmının sömürüldüğü; güllük gülistan halkın mutlu mesut yaşadığı
ülkelerin bir iç savaş çıkartılarak demokrasi adı altında seneler boyunca sırf
petrol ve diğer zenginliklerine konmak uğruna perişan edildiği; dünyaya servis
yapan satılmış medyalar vasıtasıyla neye inanmanız isteniyorsa ona
inandırıldığınız pek çoğumuz tarafından biliniyor. Ancak gönüllü cehalet baskın
çıkıyor.
Dolayısıyla
şiddet sadece ve sadece derinine inildiği zaman şiddet olmaktan çıkar.
Nedenlerini es geçip “iyilik” yapmaya devam ettiğiniz sürece şiddet var
olacaktır.
Şiddetten
özgür kalan bir nesil için hiçbir zaman savaşlar olmayacaktır. O zaman iyilik
yapma ihtiyacı da duymayacak kimse.
Şiddetin
zıttını aramak sizi şiddetten özgürleştirmez. Şiddetin bizzat derinindedir
cevap.
Savaşlar
çözüm değil, birer kaçıştır. Şiddetin derinine inip çözümlemek yerine
sorumluluktan kaçıp şiddeti bizzat uygulamaktır. Günlük yaşantımızda şiddeti hep ikiyüzlü
şekillerde uygularız. Hep bir şeylerin arkasına sığınarak yaparız bunu. Ailede,
ilişkilerde, arkadaşlıklarda, iş yerinde, toplum içinde hep gizliden suçlar
işleriz. Dürüstlük örtüsünün altında ikiyüzlülükle işlenir bu suçlar. Savaşta
ise alenen yapılır Bu yüzden daha çok kabul görür bu şiddet şekli. En azından
ikiyüzlülükten kurtulmanın bir kaçış yoludur.
Barış
yanlısı olmak da bir şiddettir. Beraberinde zıttını barındırır ve savaşları var
etmeye devam eder.
İçinize
dönün. İçteki karmaşayı çözerseniz dışa gerek kalmaz. Bu aynen devletlerde de
böyledir. İçte karmaşa yaratılır. Bu çözülemez duruma getirilir ve dıştan
yardıma muhtaç bırakılır.
O zaman
şiddete gerçekten dur demek istiyorsanız günlük yaşantınızda nasıl şiddet
uygladığınıza dikkat kesilin. Farkındalığınızı artırın. Duygularınızda,
düşüncelerinizde, ilişkilerinizde, cinsellikte nasıl şiddet yüklü olduğunuza
dikkat edin. Şiddetle gerçekten yüzleşin
ama. Onun karşıtını bulacam, iyilik
yapacam, pozitif düşünecem gibi safsatalarla vakit kaybetmeyin. Dikkat edip
bunların farkındalığına varırsanız, o zaman kendinizi bunları düşünmekten
dolayı kınamaz ve içinde milliyetçilik, dincilik, ırkçılık, ayrımcılık olan her
türlü şeyden özgürleştirmiş olursunuz. Bunu başarırsanız gerçekten şiddetten
özgürleşirsiniz.
Sadece ve
sadece gerçeği arayan, sorgulayan, birey olmayı başaran birinin idealistlikle,
milliyetçilikle, dincilikle, ırkçılıkla, siyasetle, ekonomiyle işi olmaz.
Ne bir
devlet, ne bir din adamı, ne de bir guru sizin içinize barış, sevgi ve mutluluk
getirebilir. Sizin size verebileceği , sizde olan bir şeyi bir başkası size
veremez.
Şiddet yada
öfke sadece korku tarafından yaratılır. Değişim ise sadece korkunun olmadığı
zamanda gerçekleşir. Ancak değişmeye çaba göstermek değişimden başka birşeydir.
İçinde çaba ve mücadele olan herşey kendi kendinize uyguladığınız başka bir
şiddet türüdür.
Ben’i
sorgulayın! Herşey ve herkesle BİR olduğunuzu idrak edip bunlar içinde “ben”in
nasıl bir rol oynadığına dikkat edin. Eğer “ben”i var etmek için
çabalıyorsanız, şiddet uyguluyorsunuz demektir. Tüm ayrımcılığı yaratan
“ben”dir. “Ben”i anlayıp önce onu sorgulamayı başardığınızda şiddetten özgürleşmiş olacaksınız. Bu da
gerçek iyiliği getirecektir.
Hep aynı
şeyi yaparak fark yaratamayız. Dünyanın bu halde olmasını sorgulayan
çocuklarımız var. Onlar dini, dili, siyaseti, parayı, ayrımcılığı sorguluyor.
Onlara sakın şiddet uygulamayın.
Kendinize bir iyilik yapın ve nötr
olun…
Not: içinize dönmenin tek yolu
meditasyondur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder