Güzel bir müzik dinlediğinizde müziğin ahengine kaptırıp herşeyden soyutlarsınız kendinizi, yada güzel bir yazı okuduğunuzda kendinizi o yazının derinliklerinde bulursunuz. Müziğin yada yazının içindesinizdir o an. Hayat durmuştur, sadece o an, şimdi vardır.
Peki dinlediğiniz güzel müziği müzik yapan şeyin notlar, yazıyı yazı yapan şeyin de kelimeler olduğunda hemfikiriz sanırım. Şimdi diyeceğim şey önemli: notaları da, yazıları da güzel yapan asıl şey nedir biliyor musunuz? Aralardaki “ES”lerdir. Bu esler olmasa herşey birbirine karışır, müzik de yazı da anlamını yitirir, kaos doğar.
Tıpkı hayatlarımızdaki gibi.
Vurdukça vuran, çarptıkça çarpan, insanları ve insanların birbirlerini meşgul etmesi üzerine kurulu bir sistemin içinde debelenip duruyorsunuz.Hayatına “Es” verebilen kaç kişi var aranızda? Hayata “Es” vermenin ne olduğunu idrak edebilen? Es vermek yaptığınız işe sigara, çay yada tuvalet molası vermek değildir. Es vermek, herşeyi o an için bir yana bırakıp şimdiye dönebilmek ve AN’ı yaşayabilmektir.
Aynanın karşısına geçip samimi bir şekilde aynadaki sen’e bir sorun: ben kimim?
Verdiğiniz cevap, hangi şirkette hangi hede höde pozisyonunda önemli bir kişi olduğunuzsa, gözlerinizi kapayıp, suratınızı ellerinizin arasına alıp çamur gibi yoğurmaya başlayın. İyice allak bullak olduktan sonra gözlerinizi açın ve aynaya bakıp bir daha sorun: ben kimim? Kim olduğunuza isim soyadla, kimin çocuğu yada ebeveyi olduğunuzla, nerde yaşadığınızla, erkek yada kadın oluşunuzla, mesleğinizle, yada mezun olduğunuz okul ve ünvanla cevap vermekte ısrar ediyorsanız gözlerinizi kapayıp tekrar tekrar bu soruya devam edin.
Soruların cevapları hep “kişiliğiniz” ile alakalı çıkacaktır.
Tekrar aynanın karşısına geçtiğinizi düşünün. Bir görünmezlik hapı yutun ve tamamen görünmez olun. Artık aynada sadece arkanızdaki duvarın yansıması var. Şimdi bir de ses tellerinizin olmadığını düşünün. Ne görünüyorsunuz, ne de sesiniz çıkıyor. Peki, kişiliğinizi belirleyen şeylere ne oldu? Sizi siz yapan özelliklere? Siz hâlâ aynı siz misiniz? Hâlâ aynı utangaç, patavatsız, kendini beğenmiş, mütevazı, zayıf, şişman, güzel, çirkin, akıllı, tembel siz misiniz? Size ne oldu?
Siz aynı sizsiniz… Kişiliğiniz sadece zihninizin inşa ettiği bir illüzyondur. Siz ( ve aileniz, çevre, toplum, deneyimler) kim olduğunuzu belirlemek için onu beraber yarattınız. Kim olduğunuz, hakkınızda yaratılan önemsiz inanç ve yargılardan ibarettir.
Siz kişiliğiniz değilsiniz. O zaman olduğunuzu düşündüğünüz “siz” nesiniz? Gerçekten var mısınız? Siz gerçek misiniz? Soru sormaya devam edin!
Zira hepimiz başkalarının hayatlarını yaşıyor, başkalarının cübbeleri içinde debeleniyor, kartvizitteki sen-ben olduğumuza inanıyoruz. Kimisi ailesi için yaşıyor, kendini başkaları için feda etmekle meşgul. Kimisi de soruların cevaplarını birbirini ardına katıldığı kişisel gelişim kurslarında, özel seanslarda, danışmanlıklarda ve terapilerde arıyor. Çoğumuzun da istediği hayatı yaşayamadığı için suçlayacağı yada bahane edeceği pek çok insan ve neden var.
İnsanları sürekli meşgul etme üzerine kurulu sistem çok iyi işliyor. Mutsuz ama hırslı insanlar ekonomiyi sürekli canlı tutuyor. Mutsuz olan insan, mutlu olmak için alışveriş yapıyor, herkes kazanıyor. Hasta oluyor, ilaç şirketleri ve psikologlar bayram ediyor. Deşarj olmak istiyor, spor merkezleri kazanıyor. Dinlenmek istiyor, tur şirketleri kazanıyor. Günü kurtarmak istiyor, gece aktığı âlemler kazanıyor. Kimisi sarılacak bir şeye ihtiyaç duyuyor, dine sarılıyor, takımına fanatik taraftar oluyor, asarım keserim milliyetçi oluyor, partizan oluyor.
Lakin bunların hiçbiri “Es” vermek değil dikkatinizi çekerim.
Tüm bu saydıklarımızı ya da sayamadıklarımızı yönetmenin de en iyi yolunu bulmuş sistem: “medya.” Onlar sürekli karamsar ve umutsuz haberleriyle, dizileriyle insanları mutsuz etmeyi ve korku toplumu yaratmayı çok iyi beceriyorlar. Ahlak değerlerini onlar yönetiyor, onlar çökertiyor. Modayı onlar belirliyor. Toplumun içine düştüğü her şeyden onlar sorumlu olduğu halde, bu durumdan bile faydalanıp “reyting” yapmayı yine onlar biliyorlar. Oyunun gidişatını onlar tayin ediyor, oyuna itaat etmeyenleri yine onlar oyundan atıyorlar.
İnsan onla bunla, sistemle, hatta kendisiyle uğraşmaktan en başta sorduğum soruyu bir türlü soramıyor kendine. Ben gerçekten var mıyım? Kimim ben?
Peki “Es” vermeye geri dönelim. Durmak bilmeyen bir karmaşanın içindesiniz. Notalar birbirine karıştı. Güzel Chill-Out müzik yerine Trash Death Metal karışımı bir müzikle yol alıyorsunuz. Kafanız şişmiş, ruhunuz kararmış. Kelimeler birbirine girmiş. Sözlerini takip edemediğiniz tekerleme rap dinliyorsunuz sanki. Yada noktası virgülü olmayan niteliksiz bir yazıya dönmüş hayatınız.
Nasıl “Es” vereceğiz? Bir yerden esmesini mi bekleyeceğiz? Hayır!
O çok çalışan, durmak bilmeyen zihninize bir dur diyeceksiniz. Kafadaki binbir tilkiye de yol vereceksiniz. Bu düşünceler o kadar güçlü ki, sizi rezil de eder vezir de. Düşünceleriniz yüzünden kendi kendinizi hasta edebilir, korkular, endişeler, kaygılar yaratabilir, paranoyak bir yaşam sürebilirsiniz.
Düşüncelere dur deyip hemen şimdi şu anda varolmanın yolu ise “Es” vermektir. Es vermek doğru nefes almayı bilmekle olur. Nefes ki bizim en önemli enstrümanımızdır. Ne sıklıkta nefes aldığınız, dakikada aldığınız nefes sayısı, nefesin kalitesi, süresi, miktarı, nefesle alakalı herşey sizin yaşam kalitenizi etkiler. Sinirliyken, korku içindeyken yada endişe içindeyken aldığınız nefes ile mutlu iken, sakinken ve huzurluyken aldığınız nefes arasında dağlar kadar fark vardır. Herşeye bir “Es” verip şimdiye dönmenin tek yolu ise nefesinizi kontrol altına almaktır. Nefesi kontrol altına alırsanız, zihninizi de kontrol altına alırsınız. Sinirli, öfkeli moddan bir anda kendinizi mutlu ve huzurlu moda sokabilirsiniz. Bu sizi hemen şimdi o anda bambaşka biri yapma gücüne sahiptir. Bulunduğunuz ortamın titreşimlerini bile değiştirebilirsiniz. Katıldığınız bir toplantının gidişatını belirleyen siz olursunuz, ilişkilerinizi daha sağlıklı hale getirebilirsiniz, spordan sanata herşeyde durumu lehinize çevirebilirsiniz. Doğru nefes tekniği sizi hayatta kalma mücadelesi (survival mod) modunda salgıladığınız Beta beyin dalgalarından kurtararak Alfa beyin dalgalarına taşır. Bu da farkındalığın kat ve kat arttığı, pek çok üstün yeneklerinizi kullanma imkanı bulduğunuz bir mertebedir. Sistem medya ve diğer her türlü araç gereçle bunu bastırıp sizin Betada kalmanız için savaşır.
Yapacağınız şey çok basit. Ne yapıyorsanız yapın, ister çok önemli bir toplanıtının tam ortasında olun, ister TV seyredin, hemen bir durup şu anda nasıl nefes alıyorum diye sorun kendinize.
Nefeste ustalaşan kişi artık kolaylıkla meditasyon yapabilir hale gelir. Meditasyon farkındalığın tavan yaptığı, tüm illuzyonlardan kurtulup AN’a dönebildiğiniz tek yerdir. Sanılan şu ki meditasyon esnasında insanlar astral seyahatler yapıp bambaşka alemlere gidiyorlar. Evet bunu imgeleme yoluyla yapmak mümkün ama meditasyon bu değildir. Zaten beynimizin yarattığı sanal dünyada illuzyonlar içinde yüzerken, neden gözlerimizi kapatıp yine kendi yarattığımız bambaşka illuzyonlara dalalım ki?
Bizler bu bedende varolmayı seçerken iyisiyle kötüsüyle tüm deneyimleri yaşamak üzere seçimimizi yaptık. O yüzden bu hayatı da dibine kadar yaşamak için bedenlendik. Ne başka bir hayatta ödüllendirilmenin beklentisi ile, ne de orda cezalanma korkusuyla yaşamaya gelmedik.
Şu anda ne yapıyor olursanız olun bir durup “Es” verin hayata. Kim olduğunuzu sorun. Yaşayabileceğiniz tek zaman şimdidir. Es verip onu yaşayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder