14 Ocak 2019 Pazartesi

Aversion - Anti Ataç



Bu yazıyı okumadan önce “Ataçı Bozun” adlı makaleyi okumanız gerekmektedir. Zira devam niteliği taşır.

Ataçı bozmak kendini bedensel yada duygusal olarak uzaklaştırmak demek değildir. Ataçı bozmak bizi karşı tarafa bağımlı kılan titreşimlerden kendimizi özgürleştirmektir. Ataçı bozmak karşı tarafı her zamankinden de daha çok sevmektir. Bunun yolu da onu bütünüyle, tamamen sevmekten geçer. Ataçı bozmak sadece ve sadece sevgideki kişisel beklentilerimizin ötesine geçtiğimizde, yani bu beklentilere ataç olmadığımızda gerçekleşir. “Let Go” yani bırakmanın gerçek anlamı sanılanın aksine daha fazla sevmektir.

Hepimiz mutlu olmak isteriz, paralelinde de incinmemek. Mutluluğu insanlara, sahip olduklarımıza, şartlara ataç ederiz. Bunları kaybetme endişesi bizi kedere sürükler. Şartların değişmesi ihtimali bizi mutsuz eder. Bu yüzden bizi tanımlayan duygulara ataç oluruz. Bunlar da malesef genellikle olumsuz olanlardır. Hatta bundan kendine konfor alanı yaratanlar olur.

Etrafımızdaki dünyayı kontrol etmeyi bıraktığımızda, sizi tamamlaması için gereken özgürlüğü tanımış olursunuz. Bu şekilde bir bütün, BİR olursunuz. Bırakmak bu yüzden önemlidir, bıraktığımızda mutluluk içeri girer.

Ataç olmadan bir hayat sürmek için daha fazla insanla iletişime, etkileşime geçelim. Bu sayede dar alanda kısa paslaşmalardan kurtulur, etrafımızdaki sınırlı sayıdaki insana bağımlı hale gelmeyiz. “Birbirimizi tamamlayan elmanın iki yarısıyız” gibi sözlere aldanmamamk gerekir. Kimse bir diğerinin yarısı olamaz. Siz kendi başınıza tam ve bir bütünsünüz. Bu yüzden arasıra yalnız takılmakta fayda var. Kendi başımıza yetmeyi öğrenmenin de, birey olmanın da zamanı geldi. Hobileriniz olsun, kitap okuyun, yürüyüş yapın, hatta ve hatta “mal” gibi hiçbir şey yapmadan durmanın keyfine varın, tüm bunları yalnız yapın. “Onsuz yapamam, edemem” gibi laflardan özgürleşin. Ondan önce de vardınız. Onsuz da gayet ayakta durabilecek, şartlar değiştiğinde her zamankinden daha güçlü kendinize yetebilecek ve hayatta kalabilecek kapasitedesiniz.

Geçmişe mazi, geleceğe niyazi. Geçmiş adı üstünde geçmiş artık. Kendimizi cezalandırmanın, kabullenmemenin, inkar etmenin sonu yok. Geçmişe ataç olmayalım. Korkunun yerine sevgiyi koyalım. Sevdiğimiz şeye odaklanalım ve listelerimizi hep sevgi üstüne oluşturalım. Değerli olduğumuzu bilelim ve kendimiz ve insanlık için güzel şeyler yapmaktan kaçınmayalım.
Ataçın kökünde yanılgılar vardır. Ataç olduğumuz şeye aslında var olmayan anlam ve değerler yüklemeye başlarız.  

Yalnızsanız toplum ille de hayatınızda biri olması için size baskı kurar. Belki çok güzel yada yakışıklı değil, belki çok utangaçız. Hayat yalnız geçer mi? Omuzunda ağlayacak biri olmasın mı? işte onlara kanarız, yalnızlığımız batmaya başlar ve birini bulma çabasına gireriz. Ve bulduk diyelim. Zavallı bulunan. Hayatı boyunca doyurulmamış istek, ihtiyaç ve çöplerimizle onu boğmaya başlarız. Hele bi de ihtiyaçlarımızı karşılamaya başlasın, adam için kadın (yada tam tersi) vazgeçilmez olacak ve onu elde tutma ve kaybetme endişeleri başlayacak. Karşılamazsa bu sefer mutsuzluğuna geri dönecek ama yine bunun sorumlusu partneri olacak. Onu bırakırsa kedere ve yalnızlığa düşecek, sorumlusu yine belli.

İşte ataçı bozmanın yanlış anlaşıldığı yer burda başlıyor. Duygulardan ve bunu yaratan titreşimlerinden özgürleşmek yerine, sevdiğimiz insanı terk etmek, ayrılmak, bir daha da “şeytan görsün yüzünü” moduna girmekle karıştırılıyor. Ataç olmanın tersine İnglizce’de “aversion” deniyor. Tam tercümesi yok. Nefret, dışlama, hoşlanmama, hatta en birebir tercümesi “tiksinme”. Aversion Terapi diye Türkçemize girmiş adıyla seanslar yapılıyor. Mesela sigaradan tiksindirme yöntemi ile sigarayı bırakmanız sağlanıyor.

İliskideki ataçı bozma da yanlış anlaşılır ve yanlış uygulamaya koyulursa, sevdiğiniz kişiden nefret etmeye, sürekli zihin çatışması yaşamaya, onu kendinizden uzaklaştırmaya, onu asla bir daha görmek istememeye başlarsınız. Bu ataç olunan herşey için geçerlidir. Paraya ataç olan biri bu yolla hayatını bir çadırda mı geçirecek? Sevdiğine ataç olan biri hayat boyu yalnız mı yaşayacak? Bu sefer ”kimse benim için yeterince iyi değil. Aşk meşk zayıflar için. Benim yapacak önemli işlerim var” demeye başlarız.

Ötekileştirip dışladığımız, nefret edip uzaklaştırdığımız şeyle işimiz biti mi sanıyorsunuz? Aklımızın bir ucu hep onda olacak. Kiminle beraber? Bensiz nasıl geçiyor günleri? Kıskançlık, merak ve hazımsızlık. Zıttı bile olsa Ataç olmaktan çok da farklı değil. Yine ona bağımlı kaldık. Bir şeyden ne kadar nefret edip uzak durmaya kalkarsanız ona o kadar ataç olursunuz. Nefret titreşimleri güçlü bir duygudur. Ondan nasıl intikam alırım diyerek sinsi planlar yapmak, her hareketini gizliden izliyor olmak, onla görüşmesen dahi ortak eş dost, sosyal medya vasıtasıyla sürekli onun hakkında bilgi toplamak, yada kendin hakkında onlar vasıtasıyla bilgi göndermek de ataçın bir halidir. Hiçbir şey bitmiş değildir. Ataç devam eder., hem de patalojik seviyede.

Bu yüzden ilişkinizde sorun varsa lütfen içinize dönün. Hayatımıza giren her kişiyi hayatımızdan atmak benzer kişileri hayatımıza çekmeye son vermeyecek. Değiştirmemiz gereken her defasında hayatımıza giren kişi değil, duygularımızın yarattığı titreşimlerdir. Her defasında aynı frekansta yayın yaparsak, bize hizmet edecek frekanstaki insanları üzerimize çekmeye devam edeceriz. Her defasında da “hep de aynı insanlar beni buluyor” deyip mızmızlanıp dururuz. Beraber olduğumuz kişi bizim hangi ihtiyaçlarımıza ilaç oluyorsa, ataç olduğumuz şey bu ihtiyaçların karşılanıyor olması ve bunun bizde yarattığı duygusal karşılığı, yani titreşimidir. Bizde eksik olanın dolduruluyor olmasıdır. Besin kaynağı bizim ataç olduğumuz şeydir. Duygularımız, hissettiklerimizdir. Kişinin bizzat kendisi değil. Dolayısıyla, kişi hayatınızdan çıkarsa ataç olduğunuz şeyden mahrum kalıp derin üzüntüye boğulursunuz. Besleneceğiniz duyguları yaratan kaynak gitmiştir. Koşa koşa yalvar yakar peşinden gidersiniz. Yada artık sizi beslememeye başladığında onu suçlamaya başlar, bu sefer tiksinme terapisi uygularsınız kendi kendinize.

Biz bi silkinip kendimize gelelim.

Daha doğrusu titreşip…