- Ne o hayvan mıyız?
- Bi nevi…
Gündelik hayatta hayvandan farklı bir yaşam tarzımız bulunmamaktadır. Hatta hayvanın bile bizden daha kontrollü ve kendine özgü bir iradesi vardır. Belgesel kanallarında seyrettiğimiz tüm o hayvanların tehlike anında ya da hayatta kalma içgüdüsü ile yaydıkları enerji dalgalarını, biz günün 24 saati ısrarla yaymaya devam ediyoruz. Ne mi bu beyin dalgaları? Beta dalgaları…
Yırtıcı hayvanlar, doğal olarak, hayatta kalmak için avlanmak durumundadır. Başka türlü beslenme imkânları yoktur. Bu yüzden kimse televizyon seyrederken, “Vay adi aslan, ceylanı nasıl da yedi!” diyemez. Bu doğanın döngüsüdür ve önümüze sunulan bu mahremiyeti dikizlediğimiz için asıl ayıp eden biziz! Neyse… İşte, bu aslan denen yırtıcı ve diğer tüm avcı hayvanlar hayatta kalmak için gerçekleştirdikleri saldırı esnasında beta konumuna girerek beyin dalgalarını o şekilde çalıştırırlar. Bu onların sadece avlarına yoğunlaşmalarını sağlayan ve herhangi bir hata yapmalarını engelleyen geçici bir süreçtir. Av durumundaki ceylanı ele alalım. Ceylanın da hayatta kalmak uğruna her an tetikte olması ve tehlike anında alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu da onun kendi beta konumudur. Otunu yer, hoplar zıplar ama tehlike anında beta beyin dalgaları yayarak, olası bir riske karşı tetikte bulunur. Saldıran da saldırılan da beta konumunda aynı kaslarını kasar, vücut her zamankinden daha fazla oksijen pompalar, kan basıncı yükselir, stres katsayısı tavan yapar, korku en uç noktaya yükselir, endişe kaçınılmazdır. Beyin ve duygular devre dışıdır. Ancak o en yırtıcı hayvanın bile, örneğin çitayı ele alalım, bu konumda kalabilme süresi birkaç dakikadır. Sonra sakinleşmek durumundadır, zira tavan yapan kan basıncı ile hayatta kalması imkânsızdır.
Evet, tüm bu saydığım korku, endişe, stres vb. kavramlar size bir şeyler çağrıştırdı mı? Hayvanların bile birkaç dakikalığına, sadece hayatta kalabilmek için geçtiği bu beta konumunda günün 24 saati kalabilmeyi başaran canlı türü hangisidir?
Birey Ruhu’nun önceki yazılarında hep korkudan bahsettik. Dedik ki, 2 türlü duygu vardır: sevgi ve karşıtı korku. Öfke, endişe, stres gibi diğer tüm duygular ise korkunun birer türevidir. Beta konumunda ise sadece korku ile tetiklendiğinde beyin dalgaları bu frekansa geçer. Bu konumda keyif almak, koşulsuz sevgi, yaşam kalitesi, mutluluk gibi şeylerden bahsedilemez. Bu konum sadece hayvansal içgüdülerle hayatta kalma konumudur.
Korkular sürekli geçmişten beslenir. Deneyim denen o meret şey, önümüze habire tetikte olmamızı gerektiren varsayımlar çıkartır. Geçmiş bizi kindar yapar. Geçmiş affetmemizi engeller. Tarih sürekli aynı deneyimleri tekrar etmemize neden olur. Uluslar, şimdikinin aksine tarihlerini hiç bilmeseler, belki de çok daha mutlu, mesut ve barış içinde yaşarlardı. Beynimiz, tehlike anında, yani hayatta kalma konumunda, gidip geçmişteki benzer bir şeyden faydalanarak bizi o durumdan kurtarmanın yolunu arar. Bunu, benzer şekilde daha önce saldırıya uğrayan ceylan da sergiler; ama sadece saldırı anında. Daha önce geçtiği bir yerde saldırıya uğrayan hayvan, bir daha oradan geçmez. Bunun için geçmiş bilgilerden faydalanır. Bizim beynisiz ise sürekli işlemcisi çalışan bir bilgisayardır. Sadece gerektiğinde değil sürekli beta konumundadır. Alarm konumundaki beyin dalgalarının tek sorumlusu korkularımızdır.
Geçmişten beslenen beta konumu, AN’ı yaşamamızı engeller. Tüm öğretilerde bas bas bağırılan “AN’ı yaşayın, AN’da kalın” laflarından artık bıktığınızı umuyorum. Kimse nasıl AN’da kalınacağını söylemez. Beta konumunda olduğumuz sürece asla AN’ı yakalayamayız.
Geçmiş kadar gelecek de bundan nasibini alır. Zira korku beraberinde endişeyi getirir ve hepimizde gelecek endişesi vardır. Midelerimiz problemli, gastrit ve reflü kaçınılmazdır. Yine hayatta kalmaya çalışan hayvanın tehlike anında kaçış planları yapması gibi gün içinde habire planlar yaparak çırpınırız.
Bu ay kirayı nasıl ödeyeceğim? Şu oldu mu, bu bitti mi? Şunu yapmalıyım, bunu etmeliyim! Taksitler? Borçlar? Krediler? Trafik ne durumda? Bir yere yetişme kaygısı. Bir projeyi zamanında teslim edebilme çabası. Şunu aramalıyım, bunu sormalıyım; merak, hesap, kitap, telaş derken hep gelecekteyizdir. AN’ı yaşamaktan bahsedemeyiz. Geçmişi sırtladığımız ve gelecek planlarıyla cebelleştiğimiz bu beta konumu, mutlu olabileceğimiz, huzurlu ve AN’ı yaşayabileceğin bir konum değildir.
İnsan AN’ı yaşayamadığı için bedeninden de uzaklaşır. Nasıl mı? Bedenini dinlemez. Hastalık durumunda aslında beden bizi uyarmaya çalışır. Dinlemez, geçeriz. Sonrasında ise ilerlemiş hastalıklarla karşılaşırız. Bedenimize kulak vermemizi engelleyen şey yine beta konumudur!
Sürekli işlemcisi çalışan beyin, vücudun dinlenme konumuna geçmesine engel olur. Hücreler ise kendilerini sadece vücut dinlenirken yenilerler. Vücut dinlenme esnasında kendi kendini iyileştirir. Alarm durumundaki beta konumunda, kaslar, eklemler ve kemikler sürekli stres altındadır. Bu stresi atabileceğimizi umarak spor salonlarına yazılır, enerjimizi daha da fazla heba ederiz. Enerji üreten değil sürekli enerji harcayan bir mekanizma haline geliriz. Üstelik bu şekilde mevcut beta konumunu daha da fazla perçinleriz.
Hayatta kalmak için tam tehlike anında salgılanan stres hormonları, kısa süreli de olsa hayat kurtarabilir. Ancak böbrek üstü bezleri tarafından gün boyu salgılanan stres hormonları bizi ölüme dek götürebilir. Üstelik beta konumu sakin olabileceğimiz ve sakinliğimizi koruyabileceğimiz bir konum değildir. Zira aslanın yanında sakin kalması ceylanın sonunu getirir. Kendimizi sürekli kurban pozisyonunda konumlandırdığımız günümüz toplumunda ise her an tetikte olma güdüsüyle beta konumuna hapsolup kalırız.
Beta konumunda huzur yoktur. Sürekli kafamızda tilkiler dolaşır. Uyku esnasında sağa sola dönerken ya da üzerimizdeki yorganı çekiştirirken biran için uyanacak olsak, beynimiz hemen problem çözmeye başlar ve “Yav ne güzel uyuyordum, nerden çıktı bu uykusuzluk şimdi?” deriz. Sokakta yürüyen her insan yay gibi gergindir. Beta tam bir yanılsama dünyasıdır. Kendi yarattığımız kurgularda, senaryolarda yaşarız. Seçim ustası olmak yerine kurban bilincinde oluruz.
İzlediğimiz tüm haber kanalları, okuduğumuz tüm gazeteler, seyrettiğimiz tüm diziler bizi beta konumunda tutar. Etrafımızdaki mutsuz ve kötümser insanlar bizi beta konumuna sokar. Kurumsal hayatın stresi bizi betanın dibine çeker. Toplumsal baskı, gelenekler görenekler bizi betadan betaya sokar. Tüm bunların sonucu edindiğimiz korku ve stres artık bize olağan gelmeye başlar. Artık bizim bir parçamızdır. Hatta beta, kendimizi güvenli hissetmeye başladığımız yaşam alanın haline gelir.
Meditasyon
Evet, kaç yazıdır merakla meditasyona giriş yapacak mı bu diye beklediğinizi biliyorum. Bu sefer de anlatmayacağım çünkü henüz hazır değilsiniz. Zira hala beta konumdasınız.
Neden insanlar bir türlü meditasyon yapamaz? Neden hemen sıkılırlar? Asla tahammülleri yoktur. Meditasyonun sakinleştirmesi beklenir ama tam tersi insanı sinir eder. Bitmek bilmez. Sıkıcıdır. Yorucudur. Zamanın yoktur. Zaman kaybıdır. Hemen etkisini görmek istersin, öyle gözle görünür bir özelliği yoktur. Deli saçmasıdır. Gereksizdir. Mantıksızdır. İllaki meditasyon yapamazsın. İki kere iki dörttür.
Beta konumundaki bir insanın meditasyon yapması imkansızdır. Bu yüzden insanlar meditasyon yapamaz. Yukarıda değindiğimiz alarm modundaki, beta konumundaki insanın meditasyona geçmesi beklenemez. Meditasyon sadece derin bir dinginliğe, huzura ve sükûnete ulaşıldığında yapılabilecek bir şeydir. Yıllarca sizi hep kandırdılar. Meditasyon yaparsanız sakinleşir, huzur bulur, mutlu olursunuz diye. Halbuki kimse size meditasyon yapabilmeniz için çok basit ama çok gerekli gerçeği söylemedi. Frekans ayarlarınız yerlerde sürünürken, onu meditasyon yapabileceğiniz frekans boyutuna çekmeniz gerektiğinden kimse bahsetmedi.
Ne mi bu gerçek? Beta konumundan çıkıp ALFA konumuna geçmeniz gerektiği.
Nedir bu alfa konumu? Nasıl geçicez kardeşim?
Sadece tek bir yolu var: Doğru nefes alma tekniği!
Doğru nefes alma tekniğini öğrenmeden hiç birinize meditasyon yapmanızı önermem. Meditasyon hayatınız boyunca yapıp yapabileceğiniz, hiçbir çaba harcamadan, en doğal şekilde uygulayabileceğiniz en kolay tekniktir. Getirisi ise mucizevîdir. İnanılmazdır. Tüm öğretilerin olmazsa olmazıdır. Hangi şifa türünde usta olursanız olun, hangi Uzakdoğu dövüş sporunda en yüksek danlardan birine ulaşırsanız ulaşın, meditasyon hayatınızın bir parçası haline gelmemişse bir hiçsinizdir. Bu yüzden haydi önce nefes almayı öğrenmeye… Önce alfa konumuna ulaşmaya…
İllaki devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder