6 Aralık 2015 Pazar

Titreş ve Kendine Gel!

Bu yazımda, uğrunda çabaladığın pek çok şeye ulaşmanı sağlayacak en etkili formülü paylaşacağım seninle, sevgili okur.
Gittiğin eğitimler, kulak verdiğin öğretiler, karşına çıkan ustalar, yol arkadaşları, edindiğin deneyimler, okuduğun kitaplar, seyrettiğin ve dinlediğin eğitsel dokümanlar, aldığın bireysel seanslar, gittiğin falcılar henüz arayışlarına tatmin edici bir cevap veremedi mi?
Öyleyse sıkı dur, birazdan seni tatmin etse de etmese de gerçek cevabı alacaksın.
Sistemin içinde boğulmaya devam ediyor ve buna dur diyemiyorsun. Kimi modern köle olarak yaşamaya devam ediyor, kimiyse işsizlikten ve kariyer sevdasından modern köle olabilmenin sevdası ile yanıp tutuşuyor. Her iki durumda da mutluluk söz konusu değil. Peki nedir mutlu olmanın sırrı?
Bu illüzyonun (yanılsama) hâkimi olan zaman seni yönetmeye devam ediyor. Nefes almaya vaktin yok. Aramızda 7/24 çalışanlar var. Çalışmayıp da evdi, çoluktu, çocuktu derken üzerinde tüm dünyanın yükünü taşıyanlar da var. Ne bir hobiye, ne eğlenceye, ne meditasyona ne de kendine ayıracak ufacık vaktin var. Hayatının kayda değer bir bölümünü trafikte, oradan oraya yetişebilme çabasıyla heba ediyorsun. Haftanın (üstelik 5 iş günü üzerinden hesapladım) bir tam gününü yolda geçiren köprü geçiciler var. Giden sadece zaman olsa iyi; sarf edilen enerji, yaşanan stres, sinir, öfke, tükenmişlik, çaresizlik duyguları da cabası. Kim buna dur diyecek? Nasıl diyecek?
Ben Dalyan’a yerleştim, tuzum kuru. İtiraf ediyorum İstanbul’a geldiğimde, arkadaş evlerinde misafir kalırken , ne çigongne de meditasyon yapmaya vakit bulabiliyorum. O yüzden kaçarcasına geri dönüyorum güvenli bölgeme, ilk uçakla. Peki, benim tuzum kuru, ya diğer insanlar ne yapacak?
İşinde her şey ters gidiyor; bir türlü istediğin maddi imkânlara, kariyere, maaşa kavuşamıyorsun. Para senin için öcü haline gelmiş; bu şartlar altında ulaşılması zor bir şey. Hayallerin var: araba, ev, yeni oyuncaklar, hobi malzemesi, giysiler, çanta, ayakkabı… Bunlara nasıl sahip olacaksın? Hem de güle oynaya, en zahmetsiz yoldan.
Kiminin deli gibi parası var, maaşı iyi, pek çok oyuncağı var elinin altında. Ama harcayacak vakti ve motivasyonu yok. Paylaşacak kimse yok. Sahip oldukları ona sahip olmuş. Mutlu değil. Nasıl mutlu olacak?
İlişkiler! Onun adını bile alma ağzına… İlişkisi yolunda olan kaç kişi var içimizde? Kaç çift örnek çift gösterilebilir? Çok az.Boşanmalar neden bu kadar arttı? Mutlu olanlar el kaldırsın. Nitelikli seks yapan var mı? Kaçınız ilişkisine hapsolmuş durumda? Pardon bir de ilişkisi olmayanlarımız var. O hep aradığın doğru insan nerede? Döndüğün her köşe başında “belki burada karşıma çıkar” umuduyla beklenti içine girdiğin kişi daha ortaya çıkmadı mı? Onu karşına çıkarmanın bir yolu olmalı…
Neden sürekli hasta oluyorsun? Neden hep de seni buluyor? Şıp diye kurtulmanın ya da hiç hasta olmamanın yolu var mı?
Neden insanlar körü körüne ölüyorlar? Neden dünya gittikçe b.ka batıyor? Suni felaketler, terör, baskılar, şiddet, kriz, enflasyon, geçim derdi, yoksulluk, yolsuzluk… Bunlar daha ne kadar devam edecek?
Doğa katliamına, hayvanların çektiği eziyete, virüs gibi her yere yayılıp, yakıp, yıkıp yok etmeye nasıl dur diyeceğiz?
Kendimizi ne zaman tam anlamıyla özgürce ifade edebileceğiz?
Korkmadan yaşamanın bir formülü var mı?
Tıkanan yaratıcılığını nasıl serbest bırakacaksın? Bunları baskılayan şeylerden kendini nasıl kurtaracaksın?
Sen-ben kavgasına, ötekileştirmeye nasıl dur diyeceğiz? Ne zaman BİR olmayı tam anlamıyla idrak edebileceğiz?
Kurban rolünden sıyrılıp seçim ustası olmayı nasıl becereceğiz?
Ayıplarla, günahlarla, kurallarla, yasaklarla yürütülen düzenden ne zaman özgürleşeceğiz?
Haklı olmak yerine mutlu olmayı nasıl başaracağız?
Hayallerin, düşlerin ne zaman olacak? Olunca bunları yerine getirmek nasip olacak mı? Yoksa günü kurtarmaya devam mı edeceksin?
Bedenini durduk yere yaşlandırıp, ölüme programlamaya ne zaman son vereceksin? Ölümsüz olmayı ne zaman deneyimleyeceksin?
Tanık olduğun onca acıya ve zulme seyirci kalmaktan sıkılıp artık kayıtsız kalamayacağın anladığında yapabileceğin ne var?
“Çocuğumu mükemmel yetiştireceğim” derken çocuklarımızın hayatı ve geleceği üzerinden mastürbasyon ve sidik yarışı yapmaya son verip, başarılı çocuklar yerine mutlu çocuklar yetiştirmeyi nasıl becereceğiz?
Bedeninden, kartvizitindeki titrinden, taktığın kravattan, oturduğun masa ya da makamdan, sahip olduğun diploma ya da sertifikadan, başkalarının cübbelerini giyerek sahip olduğun kişilikten, makam arabandan, maldan, mülkten, bankadaki hesabından, cebindeki paradan, adından soyadından bağımsızlaşmayı, “hiç kimse” olmayı ne zaman ve nasıl başaracaksın?
Korkuların ve korkunun türevleri olan tüm o negatif duygu ve düşüncelerin yerine nasıl sadece sevgiyi koyabileceğini biliyor musun?
Medya yalanlarından, zihnini uyuşturan yarışma ve realite şovlardan, şiddet, mutsuzluk ve umutsuzluk içeren adi dizilerden, içinde sevgi barındırmayan haber kanallarından, TV kanallarından, bile bile yalanlarına göz kırpıp suç ortaklığı yaptığın politikacılardan usanmadın mı?
Dinin, siyasetin, ekonominin, eğitimin üzerinde yaratmayı başardığı korku toplumunu nasıl özgürlüğe ve sevgiye dönüştüreceksin?
Hepimizde var olan, ama bir şekilde kendimiz, korkularımız ve sistem tarafından bastırılmış, aslında doğanın ayrılmaz bir parçası olan ama şimdiye dek saklı olduğu için “doğa üstü” diye nitelendirilen yetilerimizle tanışmanın vakti gelmedi mi?
Kaybedenler kulübünün bir üyesi olarak etrafına hep kendin gibi ezikleri çekmekten bıkmadın mı? Kaliteli bir yaşam sürmenin ve hayatına kaliteli insanları çekmenin formülü ne?
Hayatın boyunca travmalar yaşadın, deneyimler edindin. Sonra bu travmalar ve deneyimler seni ele geçirmeye ve yönetmeye başladı. Buna sen izin verdin. Kurban rolünü oynamaktan bıkmadın mı?
Öfkelerin, korkuların, endişelerin, kaygıların, sevilmemenin, aşırı sevginin, takdir görmemenin, hayattan tat almamanın, kendini iade edememenin, yaratıcılıkta tıkanmışlığın, utandırılmanın, aşağılanmanın, toplum baskısının, çaresiz duruma düşmenin, koşullu sevgilerin, aşırı fedakarlıkların, bencilliklerin, hoşgörüsüzlüğün, affetmemenin, eleştirmenin, yargılamanın, yadırgamanın, cinsel takıntıların ve travmaların, değişim korkusunun, hazımsızlığın, aç gözlülüğün, utangaçlığın, patavatsızlığın, takıntılı olmanın, duyarsız olmanın, iktidar manyağı ya da kontrolcü olmanın, küstah ve rekabetçi olmanın, suçlayıcı ve saldırgan olmanın, özsaygı yoksunu olmanın, boş boğaz ve dedikoducu olmanın, dinlemeyi bilmemenin, içe dönük olup kendini ifade edememenin, aşırı maddeciliğin ya da aşırı spiritüel olmanın ve bunlar gibi kendi üretimin olan daha pek çok illüzyonun seni hasta ettiğini görmüyor musun? Bunlardan kolayca sıyrılmanın formülü ne?
Bireysel devrimini gerçekleştirip kendin olmayı nasıl başaracaksın?
Dünya tam da senin düşleyip yarattığın gibidir…
TİTREŞ ve KENDİNE GEL!

Savaşa Hayır

Savaşa karşı mısın diye soruyorlar;
Evet karşıyım.
Mesela veremle savaşa karşıyım. Sigarayla savaşa, kanserle savaşa da karşıyım.
Epilepsi ile savaş,
Veremle savaş,
Hepatitle savaş,
Meme kanseri ve hastalıklarıyla savaş,
Behçet hastalığıyla savaş,
Obeziteyle savaş,
Akciğer hastalıklarıyla savaş derneği var bu ülkede…
Haşereye bile savaş açan bir ülkeyiz biz.
Stresle mücadele konulu eğitimler, akademik çalışmalar var.
İstenmeyen tüylerle mücadele eden bir milletiz…
Tabii ki gerçek anlamındaki savaşa da karşıyım ama savaş karşıtı yürüyüşe de karşıyım. Savaşa savaş açmak ya da savaşla mücadele diye bir şey olamaz. Sadece daimi barış ve koşulsuz sevgi olabilir.
Yukarıda saydığım savaş ve mücadeleler için inanılmaz yatırımlar yapılır, bağışlar toplanır ve bu mücadelenin kurbanı olan insanlar da kanının son damlasına kadar mücadele adına parasını harcamaktan çekinmez.
Ha, bir de bunlar için veremle savaş haftası, meme kanseri haftası gibi özel günler ve haftalar düzenlenir. Basın girer devreye, reklamlar verilir, kampanyalar yapılır. Amaç farkındalığı artırmaktır. Derler ki erken teşhis hayat kurtarır. Herkes koşarcasına ultrasonlara, mamografilere, kan testlerine, şuna buna gider. Hastane denen şirketler para basmaya, ilaç şirketleri coştukça coşmaya başlar.
Bu reklamların, kampanyaların, savaşların, mücadelelerin, sözde artırılmaya çalışılan farkındalığın hepsi ama hepsi bir tek şeye odaklanır: Hastalığın kendisine!
Sürekli hastalıktan, mücadeleden, bunlarla savaştan bahseden sistem hastalığı baş aktör yapar ve beyinlerimiz sağlıklı olmaktan çok hastalığa odaklanır. Bu odaklanma, hastalığı olanların onu daha da beslemesine, sağlıklı olanların da işkillenip hastalık hastası olmasına dek varan bir süreç başlatır.
Sistem aslında kimsenin iyi olmasını gerçekten istemez, çünkü sistem senin benim hastalığımız üzerinden beslenir.
Bir hafta boyunca herhangi bir hastaneye tek bir hasta bile gitmediğini düşünün. Hastanesinden eczanesine, ilaç sektörüne kadar her şey bir anda çöker. Aman kimse hasta olmasın, herkes sağlıklı olsun da çökerse çöksün diyemez, hükümetler bile… Bu yüzden sistemin beslenmesi sizin düzenli, hatta kronik hasta olmanıza bağlıdır.
İnsanlar bedensel durumlarının aynı zamanda zihinsel ve ruhsal durumlarına bağlı olduğunu bir türlü idrak etmek istemezler.
Bilim sürekli hastalıklara çare bulmaya harcar, hem enerjisini, hem vaktini, hem de parasını… Hastalıklara çare bulunamadığı gibi hasta olan insanların sayısı da sürekli artar. Bir zamanlar yaşlılara özgü olan hastalıkların çoğu gencecik insanlarda bile görülmeye başladı.
Peki, kısa keseceğim zira editörüm çok uzun yazılar yazdığımı söyledi :)
Sağlığınıza özen gösterin. Hasta olmayı beklemeyin. Hastalıkları yaratan pek çok neden zihinsel olduğu için sadece bedeninizle var olmayın. Beden-zihin-ruh bütünlüğünü sağlamak için çabalayın. Sadece mutlu olmayı hedefleyin. Haklı olmak yerine mutlu olmayı seçin. Sevginin karşıtı olan her türlü duygu, düşünce ve davranışınızın yerine sevgiyi koyun. Sadece sevgiyle bağdaşan dostlar edinin. Var olanın, sahip olduklarınızın kıymetini bilin. Hayatta bir amaç edinin. Hayalleriniz olsun. Bunları gerçekleştirmek için adım atın ki yol altınızda belirsin. Kendinizi sevin. Sizden taşan sevgiyle beslensin sizi seven herkes. Doğayı sevin. Tüm canlıları sevin. Sizin dışınızda var olan her şeyle bir olduğunuzu ve karşınıza çıkan herkesin ve başınıza gelen her şeyin tam da sizin istediğiniz gibi olduğunu unutmayın. Bu yüzden ne istediğinize dikkat edin. Düşünce ışık hızında hareket eder ve gerçekleşir. Siz de dahil olmak üzere var olan her şey, kendi yarattığınız illüzyondan başka bir şey değildir. Hemen şimdi şu anda nefes almaya başlayın. Meditasyon yapın. Titreşimlerinizi artırın ve maddeleşmiş olan enerji halinizin keyfini çıkarın. Hayat nasıl istiyorsanız o şekilde yaşamaya değer…