5 Kasım 2014 Çarşamba

Birey Ruhu 4 - Alfa In, Beta Out!

Önceki yazımızda (Birey Ruhu 3 - İnsan Değilsin) beta dalgalarıyla içinde bulunduğunuz vahim durumu ortaya koymuştuk. Şu anda dünyanın kötü olarak gördüğümüz gidişatı da, insanların gitgide artan mutsuzluğu, öfkesi, depresyonu ve hastalıkları da hep bu Beta mereti yüzünden!

Vücudumuzda milyarlarca hatta trilyonlarca hücre bulunur ve her hücrenin kendi ritminde titreştiği bir frekansı vardır. Bütün hastalıklar ve sorunlar da bu titreşimlerde aksaklık çıktığında kendini gösterir. Titreşimleri düzene soktuğunuzda hastalıklar da yok olur gider. Bu Çigong eğitimlerinde sesle şifa tonlamaları yaptığımız çalışmalarda öncelikli olarak yer alır.

Beynimiz de titreşimlerden oluşur ve kendine özgün beyin dalgaları vardır. Nörobilimde yer alan başlıca beyin dalgaları beta, alfa, teta, delta ve az sayıda da olsa gama dalgalarıdır. Bilincin derinliklerine indikçe elde edilecek zihin kontrolü ile bilinçaltı dünyanıza girerek orada kendi gerçekliğinizi yaratma şansına sahipsiniz.

Her frekans saniyedeki döngü hesabı ile ölçülür ve birimi hertz’dir. Her frekansın kendine has bir karakteri vardır ve beynin o anki aktivitesiyle ve bilincin o anki özel durumuyla alakalıdır.

Beta dalgaları 14-21 (veya 13-30) hertz aralığında en hızlı şekilde yol alır. Beta, alarm modunda olduğunuz ve mantığın ağır bastığı hayatta kalma modudur. En yüksek zihin gücünün çalıştığı konumdur, ancak bunu matah bir şey sanmayın çünkü zihin hiç durmaz. Günlük aktivitelerimiz esnasında siz birer betasınızdır. Yüksek beta seviyeleri beraberinde stres, endişe, heyecan ve yorgunluk getirir. Hastalıklara davetiye çıkarır.

Alfa dalgaları 7-14 (veya 8-12) hertz aralığındadır. Derin bir sükunet ve rahatlama anında, genelde gözler kapalıyken ve uyanıkken rüya görme modunda devreye girer. Meditasyon esnasında varılan farkındalık alfanın karakteristik özelliğidir ve zihni programlamanın tek yoludur. Alfa konumunda yaratıcılığınız, imgeleme ve hayal gücünüz, hafızanız ve konsantrasyonunuz  tavan yapar. Bilinçaltınıza inmenizin tek yoludur. Sağ ve sol beyin dengenizi en iyi bu konumda kurarsınız. Alfa konumunda en isabetli kararları alırsınız, en yaratıcı fikirleri bulursunuz, duygularınız daha sağlıklı ve dengede, görüşleriniz daha isabetlidir. Daha fazla endorfin salgılar, hastalıklardan daha çabuk kurtulursunuz.

Teta 4-8 hertz aralığındadır. Çok derin meditasyon esnasında ortaya çıkar. Düşüncelerin derinliklerine inersiniz. Hayallerinizi ya da imgelemelerinizi gerçek gibi yaşarsınız. Çok yüksek zihinsel konsantrasyon sağlarsınız. Mucizevî şekilde çalışan zihniniz yine mucizelere imza atar. Rüya gördüğünüz an teta konumudur. Size bilinçaltına giriş izni verir.

Delta 0.5-4 hertz aralığındadır. Derin ve rüyanın olmadığı deliksiz uyku esnasında ortaya çıkar. En derin rahatlama yoludur. Tüm vücudunuzu komple hissettiğiniz konumdur. En saf halinizle var olduğunuz yerdir.

Çalışmalar göstermiştir ki, alfa konumuna geçmeyi başaran öğrencilerin başarı ortalaması bir anda artmaya başlamıştır. Öğrenme, bilgi bombardımanı şeklinde habire içeri yapılan bir depolama değildir. Bu yüzden betadan alfaya yapılan bir geçişle öğrenme, yaratıcılık ve stresle mücadele konusunda büyük aşamalar kaydedilmektedir.

Daha önceki yazılarımda da paylaşmıştım. Çin’de Çigong ve meditasyon artık yaşlılardan çocuklara inmeye başladı. Pilot olarak seçilen bir ilkokulu ziyaret ettim. Buradaki çocukların hepsi çok başarılı ama bir o kadar da sakin ve mutlu çocuklardı. Beni oraya götüren ustamın bu çocuklarla ilgili anlattığı bir örnek tam da beta alfa ilişkisine uygun bir örnekti: 2 çocuk seçiliyor; çocuklardan birine basket topu veriliyor ve potaya 50 şut atması söyleniyor. Diğeri elinden tutulup sakin bir köşeye çekiliyor ve oturup meditasyon yapması ve attığı bütün şutların zaten basket olduğunu imgelemesi isteniyor. Sonra iki çocuk kapıştırılıyor ve meditasyon yapan ellide elli yaparak diğerini geçiyor. Basit bir meditasyonun ne kadar etkili olabileceğini gösteren çok önemli bir örnektir bu… Çinli çocukların bu şekilde yetiştirildiğini ve ileriki Olimpiyatlarda kazanacakları başarıları düşünün!

Doğumdan 4 yaşına kadar geçen sürede bebeklerin beyni delta konumunda çalışır. Saniyede neredeyse 4 döngü yapar. Yetişkinlerde bu durum sadece çok derin uykudayken deneyimlenebilir.

4 ila 7 yaş arasında çocuklar teta konumuna geçer. Bu durum yetişkinlerde uyku anında yaşanır. Değişime ayak uydurmak için elverişli konumdur. Sadece bir iki deneyimle kolaylıkla davranışlarımızda değişiklikler yapabilir hale geliriz.

7-14 yaş arası alfa konuma geçeriz. Yetişkinlerde meditasyon ve hafif uyku hallerinde yaşanabilen bu konumda 21 tekrardan sonra etkili öğrenme deneyimleri yaşanabilir. EFT vb tekniklerin uygulanabilmesi için gerekli konum budur. Bedensel iyileşme için bu konumda olmak büyük fayda sağlar.

Bundan sonraki süreç yetişkinlik sürecidir ve sürekli beta konumunda yaşam başlar. Gözler açık uyanıkken ve sürekli alarm modunda yaşarken beta konumundayızdır. Yeni bir şey öğrenmek için binlerce kez tekrar bile bu moddayken faydasızdır. Bu yüzden bu konumda her türlü öğrenme süreci sancılı ve zor olur.

Delta ve teta beyin dalgaları genel olarak sağlık için en iyi olanlarıdır. Uykuda yakalanması kolay modlardır ama öğrenciler ve kurumsal hayat insanları için günlük hayatta yakalanması kolay değildir. Deltanın fazlası ise genellikle depresyon, fiziksel ve duygusal problemler ve uyku bozukluklarıyla sonuçlanır.

Neyse, biz konumuz olan alfaya geri dönelim.
8 hertz konumunda yeni bilgileri daha hızlı öğrenme, hafızanın gelişmesi söz konusudur. Yaratıcılığın arttığı aralıktır.
10 hertzde serotonin miktarı artar. Daha iyi bir ruh haline girersiniz, uyarıcı etkisi vardır. Uykusuz bile olsanız uykunuzu iyi almışçasına zindelik ve rahatlık verir. Özellikle baş ağrısı gibi ağrılar yok olur. Daha berrak bir zihinle serotonin salgılayıp mutluluk katsayısını artırırsınız.
11 hertzde uykudaymışçasına rahat hissedersiniz ama tam uyanıklık vardır.
12 hertzde duygusal denge ve merkeze dönme sağlanır.
14 hertze kadar olan evrede konsantrasyon ve odaklanma, farkındalık artar. Öğrenme frekansı denilen bu aralıkta bilgiler zahmetsizce zihne akar.

Peki, bu durum beta’dayken nasıldır?
14 hertz üzerinde sürekli alarm modundasınızdır. Yapacağınız işe odaklanırsınız, hayatta kalmak asıl amaçtır. 16 hertzde hücrelere oksijen ve kalsiyum yüklenir. 15 hertze kadar dikkat gerektiren yetenekler kullanılır. 13-27 hertz arası dış uyaranlara karşı tepki mekanizmaları devreye girer. 13-30 hertz arası problem çözme ve mantıklı düşünme çabası başlar. 18-24 hertz arası ise heyecan ve endişe hali genellikle baş ağrısı ile sonuçlanan süreçtir.

Betadan alfaya geçmeyi başardığınızda bu size pek çok avantaj sağlar. Öncelikle stresi bertaraf edersiniz. Öğrenme kabiliyetiniz artar. Özellikle de yabancı dil öğrenirken çok faydasını görürsünüz. Elinizdeki işleri sakin kafayla daha çabuk ve iyi bir şekilde bitirirsiniz. En karmaşık sorunları en basit şekilde çözmeyi başarırsınız.

Meditasyon sizin betadan diğer konumlara geçmenize yardımcı olacaktır ama meditasyon yapabilmek için bile Beta konumundan çıkmak durumundasınız. Beta konumundaki birini oturtup “Hadi sen meditasyon yap” diyemezsiniz, çünkü kafasında bin bir tilki dolaşır ve bütün endişe, heyecan, kaygı, korku, öfke vb. duygular kafasına dolanırken ve dolu dolu beta modunu yaşarken meditasyona geçmesi imkansızdır. Bu haldeyken meditasyon eziyet halini alır. Yapamaz ve hiç de yapamayacağını düşünür. Bu yüzden de meditasyondan soğur. Meditasyon artık onun için yapması çok zor, sıkıcı, eziyetli, zaman kaybı bir uygulamadır.

Peki meditasyon bile yapamıyorsak nasıl betadan alfaya geçiş yapacağız?

Nefes tekniğimizle… Karşınıza pek çok nefes tekniği çeşidi çıkacaktır. Haritanın doğusunda yedi bin senedir kullanılan ve çok basit olan Taoist nefes tekniği bizim Çigong çalışmalarımızda kullandığımız nefes tekniğidir. Tüm nefes teknikleri içinde en basiti ama en etkilisidir. Öğrenmesi dakikalar sürer, bu yüzden de karmaşık bir şekilde pazarlanamayacak kadar basit olduğu için eğitimciler tarafından tercih edilmez!

Bu teknik vücuda maksimum oksijen alınmasını hedefler, zira kanser de dâhil olmak üzere her türlü hastalığın ve sorunun en büyük düşmanı oksijendir. Biz maalesef nefes almayı bilmiyoruz. Bebekler bizden daha iyi nefes alıyorlar. Dakikada alıp verdiğimiz nefes sayısı o kadar fazla ki vücudumuza bu yüzden çok az oksijen girebiliyor. Bizim tekniğimizde ise dakikada aldığımız nefes miktarını azaltmak; uzun, derin, yavaş ve doğal nefes almak esastır. Nefeslerimizi hep burundan alıp burundan veririz çünkü Çinliler yaşam enerjisi olarak kabul ettiği nefesi Çi ile özdeşleştirdiğinden, ağzın açılması halinde bu enerjinin heba olduğuna inanırlar. Bir başka olmazsa olmazımız ise dilimizin ucunu damağımıza dayalı tutmaktır. Bu bizim Du ve Ren meridyenlerimizi birleştirip mükemmel bir enerji akışı sağladığı için ve kalp ve zihni birleştirdiği düşünüldüğü için çok önemlidir. En önemli kısım ise nefesimizi alışık olduğumuz üzere ciğerlerimize değil karnımıza dolduruyoruz. Bunun nedeni tüm yaşam enerjimizin, ağırlık merkezimizin ve ikinci beynimizin bu bölgede bulunması. Karnımızdaki İkinci Beyin adlı yazımızdan bunu hatırlayacaksınız. Bu alanda depoladığımız ve her an kullanıma hazır olan enerji, sizin alfa konumunda kalmanızı sağlayacaktır.

Verdiğimiz nefes süresi aldığımız nefes süresinden biraz daha uzundur. Her nefes alış ve nefes verişten sonra ise bir müddet bekleriz, bu esnada nefesler hafiften tutulur çünkü fizikte de cisimler en tepe noktaya geldiklerinde hemen inişe geçmezler; kısa da olsa bir süre tepe noktada bekleme süresi yaşanır. Şimdi gelin kısa bir ölçüm yapalım. Normalde sıradan bir insan dakikada 10 ve daha fazlası nefes alıp verir. Bu epey yüksek bir rakamdır. Kesik kesik tamamlanmamış nefeslerdir. Bunu en çok gerilim filmi filan izlerken, filmin bir yerinde uzun ve derin bir nefes aldığınızda fark edersiniz. Çoğu insan da resmen nefesini tutarak yaşar.

Şimdi bizim tekniğe gelelim. Yavaş, uzun ve derin nefes alarak bu süreci 6 saniyede tamamladığınızı düşünün. 3 saniye de nefesinizi tuttunuz. 8 saniye kadar bir sürede yavaşça verdiniz, ta ki bitene kadar. Nefesiniz tam olarak bittiğinde yine 3 saniye kadar bekleyin. Tekrar nefes almaya hazırsınız. Aradaki hafif nefes tutmalar bir sonraki nefes alış verişinizi daha etkili ve hakkını vererek yapmanızı sağlar. Ne oldu sonuç? 6+3+8+3=20. Dakikada alıp verdiğiniz nefes sayısını şimdiden üçe indirdiniz. En baba yogiler bunu dakikada bire indiriyorsa sizin için muhteşem bir sonuç olmalı. Bu rakamları kendinize göre ayarlayabilirsiniz. Maksat öncelikle bu; bu size bir idman ve pratik olsun. Daha sonra zaten saymayı bırakacaksınız ve bu sizin günlük nefes alış verişiniz şekline dönüşecek. Vücudunuza giren maksimum oksijen miktarı ve titreşimleri artan hücreleriniz bilin bakalım sizi hangi seviyeye getirecek: Alfa ve daha üst seviyelere. Artık o hayvansal, hayatta kalma içgüdülü moddan çıkıp sakinleşmiş ve aydınlamış moda gireceksiniz. Toplantıdasınız ve her şey sinir bozucu bir şekilde ilerliyor. Hemen o anda nasıl nefes alıp verdiğinize odaklanın. Nefesinizi düzene soktuğunuz andan itibaren toplantının akışı dahi değişecektir. Sizi sinir etmeye çalışan karşı taraf bir anda bertaraf olacaktır. Alfa konumuna geçtiğiniz andan itibaren yaydığınız titreşimler, etrafınızdaki canlıların ve olayların da titreşimlerini değiştirebilecek güçtedir. En azından kendi titreşiminiz sizin etrafınızdan etkilenmenizi engelleyecektir, varsın onlar betada sürünsünler:)

Tabi olay sadece nefes tekniği ile kalmıyor. Yediğiniz pek çok besin sizi betada tutar. Ne kadar asidik beslenirseniz beta beyin dalgalarınız o kadar yoğun çalışır. Beta beyin dalgalarından kurtulmanın beslenme tarafındaki çözümü alkali diyettir. Yani hayatınızdan kola gibi asidik içecekleri, kahveyi, eti, süt ve süt ürünlerini, unlu mamulleri ve diğer tüm asit yapan ürünleri çıkartıp bunların yerini bol sebze ve meyveye ayırıp, günde yeteri kadar da su içmeye başlarsanız vücudunuz alkali olacaktır. Alkali olan vücut alfa konumuna geçmeye daha müsaittir. Alkali diyetle alakalı daha önce paylaştığım makalemi okuyabilirsiniz. (Kanseri Yenmek)

Seyrettiğiniz filmleri, üçüncü sayfa haberleriyle dolu haber kanallarını, bunalım, şiddet ve acı dolu olumsuz dizileri, uyuşturmaya yönelik şov ve yarışmaları, etrafınızdaki olumsuz insanları, hayatınızda bağımlılık yapan unsurları, korku üzerine kurulu ve sevgi karşıtı her şeyi elemeye başladığınızda tam bir alfa olacaksınız.

Çigong ve TaiChi eğitimlerinde öğrettiğimiz duruş tekniklerinin de size çok yardımı dokunur. Bu duruşlar sayesindedir ki, başta duruş bozukluklarınız ortadan kalkacak ve bu sayede omurganız üzerinden enerjinin mükemmel akması sağlanacaktır. Enerjide her hangi bir blokaj oluşmadığı için de sizi beta konumuna sokacak bu bölgeye ait bir sorun kalmayacaktır.

Şifacıların da olmazsa olmazıdır alfa ve üzeri beyin dalgaları. Beta konumunda iken bir şifacıdan hayır gelmez. Kendi enerjisinden vermeye başlar. Bu da onun çabuk bitkin düşmesine, günde çok az hastaya bakabilmesine, bir şifacıya yakışmayacak şekilde hastalıkları kendi üzerine çekmesine ve hatta erken yaşta ölmesine kadar giden bir süreç başlatacaktır. Bu yüzden şifacı olma yolunda giderken dikkat etmeniz gereken en önemli şey, her şeyi en başından adım adım, nefes teknikleri ile, meditasyon ile ve enerjinin doğru depolanması ve yin yang dengesinin doğru kurulması ile yapmaya başlamanız olacaktır. Çoğu şifacı, bunu Tanrı vergisi sanıp kendinde diğer insanlarda olmayan bazı özel yetenekler olduğunu sanıp şifa vermeye girişebilir. Ancak saydığım adımları es geçmiş olduğu için kendi kendini yıpratan bir süreç yaşamaya başlar.

Bir de asıl olan başka bir gerçek vardır ki, sadece paylaşılabilen ve aktarılabilen bilgi değerlidir. Sadece sizde olup diğerlerinde olmayan yetenek ve bilgi, sizinle birlikte yok olmaya mahkûm değersiz bir bilgidir.

Devam etme ihtimalim çok yüksek…

Birey Ruhu 3 - İnsan Değilsin

- Ne o hayvan mıyız?
- Bi nevi…

Gündelik hayatta hayvandan farklı bir yaşam tarzımız bulunmamaktadır. Hatta hayvanın bile bizden daha kontrollü ve kendine özgü bir iradesi vardır. Belgesel kanallarında seyrettiğimiz tüm o hayvanların tehlike anında ya da hayatta kalma içgüdüsü ile yaydıkları enerji dalgalarını, biz günün 24 saati ısrarla yaymaya devam ediyoruz. Ne mi bu beyin dalgaları? Beta dalgaları…

Yırtıcı hayvanlar, doğal olarak, hayatta kalmak için avlanmak durumundadır. Başka türlü beslenme imkânları yoktur. Bu yüzden kimse televizyon seyrederken, “Vay adi aslan, ceylanı nasıl da yedi!” diyemez. Bu doğanın döngüsüdür ve önümüze sunulan bu mahremiyeti dikizlediğimiz için asıl ayıp eden biziz! Neyse… İşte, bu aslan denen yırtıcı ve diğer tüm avcı hayvanlar hayatta kalmak için gerçekleştirdikleri saldırı esnasında beta konumuna girerek beyin dalgalarını o şekilde çalıştırırlar. Bu onların sadece avlarına yoğunlaşmalarını sağlayan ve herhangi bir hata yapmalarını engelleyen geçici bir süreçtir. Av durumundaki ceylanı ele alalım. Ceylanın da hayatta kalmak uğruna her an tetikte olması ve tehlike anında alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu da onun kendi beta konumudur. Otunu yer, hoplar zıplar ama tehlike anında beta beyin dalgaları yayarak, olası bir riske karşı tetikte bulunur. Saldıran da saldırılan da beta konumunda aynı kaslarını kasar, vücut her zamankinden daha fazla oksijen pompalar, kan basıncı yükselir, stres katsayısı tavan yapar, korku en uç noktaya yükselir, endişe kaçınılmazdır. Beyin ve duygular devre dışıdır. Ancak o en yırtıcı hayvanın bile, örneğin çitayı ele alalım, bu konumda kalabilme süresi birkaç dakikadır. Sonra sakinleşmek durumundadır, zira tavan yapan kan basıncı ile hayatta kalması imkânsızdır.

Evet, tüm bu saydığım korku, endişe, stres vb. kavramlar size bir şeyler çağrıştırdı mı? Hayvanların bile birkaç dakikalığına, sadece hayatta kalabilmek için geçtiği bu beta konumunda günün 24 saati kalabilmeyi başaran canlı türü hangisidir?

Birey Ruhu’nun önceki yazılarında hep korkudan bahsettik. Dedik ki, 2 türlü duygu vardır: sevgi ve karşıtı korku. Öfke, endişe, stres gibi diğer tüm duygular ise korkunun birer türevidir. Beta konumunda ise sadece korku ile tetiklendiğinde beyin dalgaları bu frekansa geçer.  Bu konumda keyif almak, koşulsuz sevgi, yaşam kalitesi, mutluluk gibi şeylerden bahsedilemez. Bu konum sadece hayvansal içgüdülerle hayatta kalma konumudur.

Korkular sürekli geçmişten beslenir. Deneyim denen o meret şey, önümüze habire tetikte olmamızı gerektiren varsayımlar çıkartır. Geçmiş bizi kindar yapar. Geçmiş affetmemizi engeller. Tarih sürekli aynı deneyimleri tekrar etmemize neden olur. Uluslar, şimdikinin aksine tarihlerini hiç bilmeseler, belki de çok daha mutlu, mesut ve barış içinde yaşarlardı. Beynimiz, tehlike anında, yani hayatta kalma konumunda, gidip geçmişteki benzer bir şeyden faydalanarak bizi o durumdan kurtarmanın yolunu arar. Bunu, benzer şekilde daha önce saldırıya uğrayan ceylan da sergiler; ama sadece saldırı anında. Daha önce geçtiği bir yerde saldırıya uğrayan hayvan, bir daha oradan geçmez. Bunun için geçmiş bilgilerden faydalanır. Bizim beynisiz ise sürekli işlemcisi çalışan bir bilgisayardır. Sadece gerektiğinde değil sürekli beta konumundadır. Alarm konumundaki beyin dalgalarının tek sorumlusu korkularımızdır.

Geçmişten beslenen beta konumu, AN’ı yaşamamızı engeller. Tüm öğretilerde bas bas bağırılan “AN’ı yaşayın, AN’da kalın” laflarından artık bıktığınızı umuyorum. Kimse nasıl AN’da kalınacağını söylemez. Beta konumunda olduğumuz sürece asla AN’ı yakalayamayız.

Geçmiş kadar gelecek de bundan nasibini alır. Zira korku beraberinde endişeyi getirir ve hepimizde gelecek endişesi vardır. Midelerimiz problemli, gastrit ve reflü kaçınılmazdır. Yine hayatta kalmaya çalışan hayvanın tehlike anında kaçış planları yapması gibi gün içinde habire planlar yaparak çırpınırız.

Bu ay kirayı nasıl ödeyeceğim? Şu oldu mu, bu bitti mi? Şunu yapmalıyım, bunu etmeliyim! Taksitler? Borçlar? Krediler? Trafik ne durumda? Bir yere yetişme kaygısı. Bir projeyi zamanında teslim edebilme çabası. Şunu aramalıyım, bunu sormalıyım; merak, hesap, kitap, telaş derken hep gelecekteyizdir. AN’ı yaşamaktan bahsedemeyiz. Geçmişi sırtladığımız ve gelecek planlarıyla cebelleştiğimiz bu beta konumu, mutlu olabileceğimiz, huzurlu ve AN’ı yaşayabileceğin bir konum değildir.

İnsan AN’ı yaşayamadığı için bedeninden de uzaklaşır. Nasıl mı? Bedenini dinlemez. Hastalık durumunda aslında beden bizi uyarmaya çalışır. Dinlemez, geçeriz. Sonrasında ise ilerlemiş hastalıklarla karşılaşırız. Bedenimize kulak vermemizi engelleyen şey yine beta konumudur!

Sürekli işlemcisi çalışan beyin, vücudun dinlenme konumuna geçmesine engel olur. Hücreler ise kendilerini sadece vücut dinlenirken yenilerler. Vücut dinlenme esnasında kendi kendini iyileştirir. Alarm durumundaki beta konumunda, kaslar, eklemler ve kemikler sürekli stres altındadır. Bu stresi atabileceğimizi umarak spor salonlarına yazılır, enerjimizi daha da fazla heba ederiz. Enerji üreten değil sürekli enerji harcayan bir mekanizma haline geliriz. Üstelik bu şekilde mevcut beta konumunu daha da fazla perçinleriz.

Hayatta kalmak için tam tehlike anında salgılanan stres hormonları, kısa süreli de olsa hayat kurtarabilir. Ancak böbrek üstü bezleri tarafından gün boyu salgılanan stres hormonları bizi ölüme dek götürebilir. Üstelik beta konumu sakin olabileceğimiz ve sakinliğimizi koruyabileceğimiz bir konum değildir. Zira aslanın yanında sakin kalması ceylanın sonunu getirir. Kendimizi sürekli kurban pozisyonunda konumlandırdığımız günümüz toplumunda ise her an tetikte olma güdüsüyle beta konumuna hapsolup kalırız.

Beta konumunda huzur yoktur. Sürekli kafamızda tilkiler dolaşır. Uyku esnasında sağa sola dönerken ya da üzerimizdeki yorganı çekiştirirken biran için uyanacak olsak, beynimiz hemen problem çözmeye başlar ve “Yav ne güzel uyuyordum, nerden çıktı bu uykusuzluk şimdi?” deriz. Sokakta yürüyen her insan yay gibi gergindir. Beta tam bir yanılsama dünyasıdır. Kendi yarattığımız kurgularda, senaryolarda yaşarız. Seçim ustası olmak yerine kurban bilincinde oluruz.

İzlediğimiz tüm haber kanalları, okuduğumuz tüm gazeteler, seyrettiğimiz tüm diziler bizi beta konumunda tutar. Etrafımızdaki mutsuz ve kötümser insanlar bizi beta konumuna sokar. Kurumsal hayatın stresi bizi betanın dibine çeker. Toplumsal baskı, gelenekler görenekler bizi betadan betaya sokar. Tüm bunların sonucu edindiğimiz korku ve stres artık bize olağan gelmeye başlar. Artık bizim bir parçamızdır. Hatta beta, kendimizi güvenli hissetmeye başladığımız yaşam alanın haline gelir.

Meditasyon

Evet, kaç yazıdır merakla meditasyona giriş yapacak mı bu diye beklediğinizi biliyorum. Bu sefer de anlatmayacağım çünkü henüz hazır değilsiniz. Zira hala beta konumdasınız.

Neden insanlar bir türlü meditasyon yapamaz? Neden hemen sıkılırlar? Asla tahammülleri yoktur. Meditasyonun sakinleştirmesi beklenir ama tam tersi insanı sinir eder. Bitmek bilmez. Sıkıcıdır. Yorucudur. Zamanın yoktur. Zaman kaybıdır. Hemen etkisini görmek istersin, öyle gözle görünür bir özelliği yoktur. Deli saçmasıdır. Gereksizdir. Mantıksızdır. İllaki meditasyon yapamazsın. İki kere iki dörttür.

Beta konumundaki bir insanın meditasyon yapması imkansızdır. Bu yüzden insanlar meditasyon yapamaz. Yukarıda değindiğimiz alarm modundaki, beta konumundaki insanın meditasyona geçmesi beklenemez. Meditasyon sadece derin bir dinginliğe, huzura ve sükûnete ulaşıldığında yapılabilecek bir şeydir. Yıllarca sizi hep kandırdılar. Meditasyon yaparsanız sakinleşir, huzur bulur, mutlu olursunuz diye. Halbuki kimse size meditasyon yapabilmeniz için çok basit ama çok gerekli gerçeği söylemedi. Frekans ayarlarınız yerlerde sürünürken, onu meditasyon yapabileceğiniz frekans boyutuna çekmeniz gerektiğinden kimse bahsetmedi.

Ne mi bu gerçek? Beta konumundan çıkıp ALFA konumuna geçmeniz gerektiği.

Nedir bu alfa konumu? Nasıl geçicez kardeşim?

Sadece tek bir yolu var: Doğru nefes alma tekniği!

Doğru nefes alma tekniğini öğrenmeden hiç birinize meditasyon yapmanızı önermem. Meditasyon hayatınız boyunca yapıp yapabileceğiniz, hiçbir çaba harcamadan, en doğal şekilde uygulayabileceğiniz en kolay tekniktir. Getirisi ise mucizevîdir. İnanılmazdır. Tüm öğretilerin olmazsa olmazıdır. Hangi şifa türünde usta olursanız olun, hangi Uzakdoğu dövüş sporunda en yüksek danlardan birine ulaşırsanız ulaşın, meditasyon hayatınızın bir parçası haline gelmemişse bir hiçsinizdir. Bu yüzden haydi önce nefes almayı öğrenmeye… Önce alfa konumuna ulaşmaya…

İllaki devam edecek…